Aşağıdan sesler gelmeye başlayınca anladım ki Savaş ciddiydi yukarı gelmekle. Eyvah! Zeynep! Kapıya doğru yaklaştım, ama çok geçti yukarı çıkmıştı bile. Görmüş müdür Zeynep'i? Sadece Emre'nin sesini duyuyordum "Savaş bey? Siz ne yapıyorsunuz burda?" diye soruyordu.
"İnatçı keciyi ikna etmeye geldim." diye bir cevap vermişti.O bana şimdi inatçı keçi mi dedi? Onun umrunda bile olmayan bir çalışanı için niye bu kadar uğraşıyordu anlayamıyordum! Kapıyı açmaya çalışıyordu ama fark etti ki kilitliydi. İki kere vurup "Rüveyda lütfen aç şu kapıyı!" diye sesleniyordu kızgın bir şekilde. Anladığım kadar Zeynep'i görmemiş olmalıydı. Bu sefer Emre "Saatlerdir denedik açmıyor..." diye açıklamıştı.
Açmayacağım zaten, hele Savaşla artık konuşacak bir şey kalmamıştı. Sadece gitmesini istiyordum, evden, hayatımdan ... kalbimden. Bir kaç kere daha vurmuştu kapıya, bu sefer sakin bir ses tonuyla denemeyi seçti "Rüveyda... lütfen kapıyı aç konuşalım. Çok yanlış anladın..."
Benimle dalga mı geçiyordu?! Ani öfkemle kapıyı açtım ve Savaş içeri girdikten sonra kapıyı kapattı.
Savaşı gözlerim dolu bir şekilde, öfkemle itelediğim de "Neyi yanlış anladım Savaş?! Benim iyileşmemin umrunda olmamasını mı yanlış anladım? Sadece sesimi o kadınınkine benzettiğin yüzünden, sağlığımla ilgilenmeni mi yanlış anladım?! Hangi birini?!" diye bağırıyordum.
Onu gözü yaşlı ve sinirle duvara doğru itelerken, birden sıkıca kolumdan tuttu ve derin bir şekilde gözlerime odaklandı.
"Hayır Rüveyda! İyileşmeni tüm kalbimle istiyorum! Bu sefer izin vermeyeceğim anlıyor musun?!"
"Neyi Savaş?! Neyi?!"
"Bir kes daha çevremden birini ... bu lanet hastalık yüzünden kaybetmeyeceğim! Bu hastalık yıllar önce benim kız kardeşimi aldı benden, ama birisini daha alamayacak! İşte bu yüzden iyileşmeni bu kadar çok istiyorum...!"
Savaşın dediklerini duyduğumda üstüme sanki kaynar sular dökülüyordu. Gözlerim dolmaya başlamıştı, bunu hiç beklemiyordum.
"Savaş ben ... çok özür dilerim."
Ben Frezya yüzünden sanarken, meğer birini daha kaybetmekten korkuyordu. Zaten büyük bir acı yaşamıştı, birde üstüne ben geliyordum. Ona büyük eşeklik etmiştim! Beni aff etmesini sağlamam gerekiyordu.
"Rüveyda... sen iyileşiceksin anlıyor musun? Kardeşimi koruyamadım ama sana söz veriyorum her zaman senin yanında olacağım."
Söyledikleri içimi bir kes daha param parça etmişti. Onca dediğimden sonra, hala bana yardım etmek istiyordu. Onu bu kadar üzgün görmeye dayanamıyordum. Ona akan göz yaşlarımla sıkıca sarıldım.
"Savaş sana büyük yanlış yaptım. Beni aff et lütfen, gerçekten bilmiyordum..."
"Önemi yok artık Rüveyda, yeter ki inan bana."
Şuan ona aslında Frezya benim desem ... bir çalışanını kurtarmaya degil de, sevdiği kadını kurtarmaya çalıştığını öğrense ne yapardı? Bunu kaldıra bilir miydi? Bir çalışanı için bu kadar üzülüyorsa ... gerisini hiç düşünmek bile istemiyordum. Ben ondan uzak durmaya çalıştıkça o dibimde bitiyordu.
"İnanıyorum, ama ... anlamıyor musun sen?Böyle senin için daha zor olacak Savaş! Asistanını unutman gerek ... eğer iyileşemezsem..."
"Asla! Öyle bir şey olmayacak! İyileşiceksin!"
"Bide bana inatçı keci diyorsun.." diye somurtmuştum.
Savaş bana bakarak gülüyordu, evet gerçekten gülüyordu. O gülünce bende otomatik olarak gülüyordum. Savaşı gülerken izlemek kadar güzel bir şey yoktu sanırım. Onun gülmesi bağımlılık yapıyordu bana. Bu kadar güzel bir gülüşü neden saklıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇİLEN AŞK [tamamlandı]
RomanceAşka hiç inancı olmayan birinin, gerçek aşkını bulduğu halde, zorla vazgeçilişini anlatan bir hikaye. Eğer seni heyecanla hayattan koparan bir hikaye arıyorsan, tam yerindesin. Hoşgeldin.