"Kadere Giden Yol"
Genç kız gözlerini yavaşça araladığında gördüğü ilk şey, gökyüzüne doğru uzanan ağaçlar ve rüzgarın etkisiyle sallanan büyük yapraklardı.
"Sonunda! Hiç uyanmayacaksın diye korktuk."
Başını çevirerek kendisiyle konuşan kişiye baktı. Pelerinli genç adam, kamp ateşinin başında çubukların içine geçirmiş olduğu etleri pişiriyordu. Gözleri, tamamen pişmekte olan yemeğine odaklanmıştı.
Genç kız yavaşça yattığı yerden doğruldu. Altına bakınca bir battaniyenin üzerinde yatıyor olduğunu gördü. Vücudunda çok fazla acı hissetmeyi beklerken, hiçbir şey hissetmemek onu şaşırtmıştı. En son ne olduğunu hatırlamaya çalışırken etrafına baktı. Arkasında, sarışın bir oğlan kurulu olan çadırı yerinden sökmekle meşguldü.
Jimin çadır kumaşını katlayıp geniş çantaya sığdırmaya çalışırken başını kaldırıp kendisine merakla bakan kıza baktı.
Genç kız gözlerini ondan çekip kendi ellerine, ayaklarına baktı ve bedenini inceledi. Ayaklarında tonlarca yara olması gerekiyordu ama şimdi sadece ufak tefek izler kalmıştı.
"Beni iyileştirdiğiniz için teşekkür ederim." diye mırıldandı ince bir sesle.
Hoseok gözlerini ateşten çekip ona çevirdi, genç kız hala şaşkın bir halde kendi kollarına, bacaklarına bakıyordu. Orada olması gereken yaraların hepsi gitmişti.
"Adın ne?"
Genç kız Hoseok'a döndü. Mor gözleri, insanın baktıkça bakmak istediği bir tondaydı. "Sang Raena."
"Sang?" dedi Hoseok şaşkınca. "O klanın... Yok edildiğini zannediyordum."
Raena başını salladı. "Ben kaçtım."
"Nasıl?" dedi Hoseok merakla. "Yarana tuz basmak istemiyorum fakat, eğer bizimle kalmaya devam edeceksen seni daha iyi tanımalıyız."
Raena anlayışla başını salladı. Jimin, toparlama işini bitirdikten sonra gelip ateşin başına oturdu.
"Uzun bir süre önce İblisler Sang klanından geriye kalan son köye, bizim köyümüze saldırdı. Kim var kim yoksa hepsini yakalayıp zincire vurdular ve zorla kendi topraklarına götürdüler. Ben yolculuk sırasında bir şekilde dikkatlerini dağıtıp kaçmayı başardım, ayrıca benimle birlikte birkaç kişi daha kaçabildi fakat o kargaşanın arasında hepimiz farklı yönlere dağıldık. Sonra... Yürüdüm. Kilometrelerce yol yürüdüm, nereye gittiğimi bilmeden. Kaç gün geçtiğini bile hatırlamıyorum... Sonunda sizin çadırınızı gördüm."
Gözlerinin altında oluşmuş torbalara ve yüz ifadesine bakıldığında Raena'nın çok fazla zorluk yaşadığı görülebiliyordu.
Hoseok yerinden kalkıp Raena'nın önünde bir dizinin üstüne çöktü ve elini alnına koydu.
"Ateşin geçmiş." dedi Hoseok onun gözlerine bakarak. Raena, bal rengi gözlere bakarken gözlerini kırpıştırdı.
"Sana yeni kıyafetler getireyim." Hoseok kalkıp, ilerideki çantalardan birinin yanına çöktü ve çantayı karıştırdı.
Raena gözlerini Jimin'e çevirdi. Pişmiş etleri plastik tabaklara koyan Jimin, kendisine baktığını hissetmiş gibi konuşmaya başladı.
"İçinde büyük bir güç var. Bunu hissedebiliyorum. Ama çok bitkin düşmüşsün."
"Güç mü?" dedi Raena bacaklarıyla bağdaş kurarak. "Ne tür bir güç?"
Jimin anlamazcasına ona baktı. "Ne yani, özel yeteneğinin ne olduğunu bilmiyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• Are You Human Too? Π Min Yoongi •
FanfictionAnnesi ve babası farklı tür varlıklar olmasına karşın normal bir insan olarak doğan Heasun, geldiği soydan dolayı, daha önce varlığından haberinin bile olmadığı bir ülkede yaşamak durumunda kalır. Sıradan bir insan olarak farklı türlerle bir arada y...