1-Tatil Bitti...

192 26 10
                                    



Gözümü açtığımda havanın aydınlandığını fark ettim; soğuk kış ayı yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Yatağımın içine iyice gömülerek tekrar uyumayı denedim, ama olmadı...

Bugün ilk gün; yeni arkadaşlar yeni öğretmenler ve yeni bir sınıf, heyecanlıyım çünkü okulumu ve arkadaşlarımı özledim. Bu güne kadar derslerim de hep başarılı olmuşumdur, ailemin baskısı yoktu üzerimde kendim farkındaydım okumam gerektiğinin. Okuyacağım, okuyacağım ki hedefime ulaşayım. Polis olmak istiyordum, suçluları yakalayıp gereken cezaların verilmesi için elimden geleni yapacaktım küçüklüğümde vermiştim bu kararı ailem de saygıyla karşılamıştı. Lise 3. Sınıfa gidiyorum yani üniversite sınavlarına daha bir sene var; ama ben kazanmak için sınava çalışmaya lise 1. Sınıftan başladım. Yatağımın içinde kıvranırken telefonun alarmı çaldı, saate baktığımda 07.00yi gösteriyordu. Ders zili normalde 8.00 de çalmasına rağmen bugün ilk gün olduğundan dolayı sıkıntı çıkarmaz öğretmenler ama olsun ben saatimde kalkayım da...

Ders çalışmayı, ders dinlemeyi, okulumu ne kadar çok sevsem de; bu sabahları erkenden uyanmak çok zoruma gidiyor. Alarmı kapatıp yataktan kalktım, odamın perdelerini açarken duyuldu annemin sesi;

''Sıla uyandın mı kızım?''

''Uyandım annecim, günaydın''

''Günaydın kızım babanla beraber seni kahvaltıya bekliyoruz.''

''Hemen geliyorum'' dediğim de annem çoktan odadan çıkmıştı bile. Önce lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım daha sonra okul formaları mı üzerime geçirip saçlarımı taradım. Abartılı süslenmeyi pek sevmem ama eyeliner ve rimel imden de asla bırakmam. Makyajımı da yaptıktan sonra vazgeçemediğim gül kokulu parfümünden sıktım. Aşağıya indiğimde annemle babamın kahvaltıya başladığını gördüm.

''Günaydın babacığım''

''Günaydın Sılam'' babam bana adımı söylerken o kadar çok içten söyler ki... Doğduğumda adımı babam koymuş. Çalışmak için Konya'ya geldiğinde ailesi İstanbul'da kalmış. Annemle de Konya'da tanışmışlar. Evlenmeye karar verdikleri sene, 1999 yılında Gölcükteki deprem de babaannem, dedem ve amcam vefat etmiş... Yani ben onları hiç görmedim. Bu yüzden babam bana Sıla ismini vermiş. Sıla dayken ailesini kaybetme pişmanlığı var içinde hala. Aklına geldikçe kendi kendine söylenir; keşke ben Konya'ya gelmeseydim yanlarında daha fazla vakit geçirseydim ya da onları da getirseydim... Annemle bende babamın yatışması için Allah'ın verdiği ömür bittiyse elden bir şey gelmeyeceğini söyleriz. Olacak ile öleceğin önüne geçilmez. Babamın yanağına öpücüğü mü kondurduktan sonra masadaki yerimi aldım. Her zaman ki gibi masa harika gözüküyordu. Annem yemek yapma ve sofra düzeni hakkında o kadar beceriklidir ki, babam bazen restoran açalım der; ama annem ''Ben evimde rahatım size yetişemiyorum birde çalışacak mıyım?'' diyerek geçiştirir. Yumurtamı ve kahvaltı tabağımı silip süpürdükten sonra annemle babamı öperek çantamı aldım. Babam; ''Sıla kızım istersen bugün ben bırakayım seni servis düzene girdikten sonra onunla gidip gelirsin...''


''Babacığım ben yürümek istiyorum ilk gün geç kalsam da zaten sorun olmaz'' diyerek evin kapısından çıktım. Evet, yürüyecektim okulla ev arası üç dört kilometre vardı. Yarım saatte okulda olurdum yani 5-10 dakika geç kalsam da zaten önemli değil. Yürümeyi çok severim ben, yaz aylarında daha bir güzel olur; eylül ayındayız yani sonbahar ve biraz serin... Nedendir bilmem sonbahar ve kış aylarını sevmem hüzün dolar içim canım sıkılır. Babamda sevmez eylül ayını ama onun bir nedeni var; ailesini kaybetmesi, yalnız kalmasının ilk ayları çünkü. Ağır adımlarla yürürken ağaçların sarı yaprakları dikkatimi çekti, ne kadar da hüzünlüler... Sararıp düşmüşler tutundukları daldan, belki de dal gitmelerine izin vermiştir, daha fazla onları taşıyacak gücü kalmamıştır... Yürümeye devam ettim. Okula yaklaştığımda öğrenci kalabalığı çoğaldı. Yanlarından geçerken kulak misafiri oldum konuşmalarına ve bazıları ilk gün yoklama alınmayacağı için kaçmayı düşünüyorlardı. Giriş kapısına yanaştığım zaman gördüm bizim tayfayı, yüzümde hemen bir gülümseme belirdi. Bütün yaz görüşememiştik hepsi memleketlerine ya da tatile gittiler. Onlar gelince de biz memlekete gittik zaten, sadece telefonda mesajlaşarak ya da arayarak haber aldık birbirimizden. Yanlarına yaklaşınca fark ettiler beni. ''Günaydın Sıla'' dedi Berk Can... ''Günaydın nasılsınız bakalım çok özledim sizi.'' Tek tek hepsini kucakladım. Berk Can, Musa, Merve ve Ben... Hep birlikte takılırız ama en iyi Berk Can'ı tanırım çünkü babalarımız şirkette ortaklar. Ortak olmadan önce de zaten yan komşumuzdular. Şimdi lüks bir villa alarak başka semte taşındılar. Merve ile Musa da sonradan aramıza katıldılar. Aslında ikisi de birbirlerine deli gibi âşıklar ama inatlarından açıklayamıyorlar. Bakmayın benim çalışkan olduğuma bu takıldığım tayfa okulun en haytalarından, hatta bazen onların yüzünden müdürün odasına bile gitmek zorunda kalıyorum. Bilirsiniz hep birlikteyseniz suçu beraber işlemişsinizdir. Yani bir nevi bizimkiler okulun mafyası diyebiliriz. Hepsi yazın neler yaptığını anlatırken Merve tanıştığı oğlandan konuyu açtı. Tabi ki Musa da sinirinden her söylediğine kılıf uydurunca başladı tatlı aşk kapışmaları. Onlar tartışmaya devam ederken duyuldu müdürün sesi : ''Evladım toplanın geçin sıranıza, daha ilk günden nedir bu boş vermişlik'' Musa; ''Hocam biz boş vermeyiz dolu veririz'' bir kahkaha koptu o an. Müdür; '' Sessiz olun evladım komik mi?'' diyerek susturdu herkesi ve başladı konuşmasına... Saat 08.30 a geliyordu ama daha yeni gelen öğrenciler vardı ilk gün olunca kimse takmıyor tabi ki... Müdür bey yeni kurallardan, kılık kıyafetten derslerimizi ne kadar iyi çalışmamız gerektiğinden bahsedip konuşmasını kapattı. İstiklal Marşımızı da söyledikten sonra sırayla sınıflarımıza alınmaya başladık. ''Günaydın Sıla'' Buse'ydi seslenen ''Günaydın Buse nasılsın?'' sarıldık birbirimize. Buse sınıfın en sakinlerinden... Tabiri caizse 'Saman altından su yürütenlerden'. Bizim aramıza katılmaya çalışıyor ama başaramıyor. Aslında amacı Berk Can' a yakın olmak.

Aşkın BüyüsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin