#Zayn- Pıllowtalk (Bu adama ölüyorumfjfıeıdjşa)
#Hande Yener- Beni Sev
#Feridun Düzağaç- Alev Alev
"Âşk; bir kıvılcımdı. Şimdi yangına dönüştü, süveydaya gömüldü."
25.BÖLÜM: SÜVEYDA
Bir bıçağın tehtidiyle başladı, adı; yangın olan masal. Sayfaları kül kokan kitaba yazıldı kelimeler, kızıl kan mürekkebiyle. İki sakat ruhun, ya yeniden doğuş, ya yok oluş diyerek yola çıkmasıyla atıldı başlıklar. Adımlar geri dönülmez devinimlerden ibaretti, dokunuşlar ise; dokunsa yakacak kadar kuvvetliydi.
Karlar altında kalmış orman mütemadiyen açtı, şafak mavisi meşalenin saçtığı sıcağa.
Bir masal başladı. Biraz yarım, çokca yıkık ve fazlaca acıyla. Bir masal yazılıyor yaşam umutlarının sanrılarıyla. Bir masal sona erecek; belki son, belki başlangıç olacak yangınla.
Bu masalın sonu arafta kalacak, sonsuz olacak.
Yattığım yerden yüksekte olan tavanı izliyordum büyük bir sessizlikle. O uyanmışmıydı bilmiyordum lakin ben saatler önce uyanmış ve tavanı amaçsızca seyretmeye başlamıştım. Zihnimde cirit atan onlarca soru vardı. Hangi birini düşüneceğimi veya cevap bulacağımı şaşırmış haldeydim. İçinde bulunduğum hayat son günlerde bir hayli karışıktı. Bir ay öncesinde söyleseler bunları yaşayacağımı, ne tepki verirdim çok merak ediyordum. Zira şimdi ki Orman çok yabancıydı eski Orman'a. Üç sene insanlara karşı ağzını bıçak açmamış ben, Uçurum'a geldiğim günden beri her önüme gelenle konuşuyordum. Yer yer bana uymayacak hareketler yapıyor, en önemlisi... Birinin bana dokunmasına izin veriyordum.
Ateş,
Dokunuyordu bana. Ama sanki fizikselden çok başka bir dokunuştu bu, sanki ruhumun şavkını okşuyordu. O bana yaklaştıkça erimişti hapsolduğum arafın karları. Şimdi sadece kuru dallar ve bir kaç koyu yeşil yaprak kalmıştı ormanımda. Ufak bir kıvılcım yeterdi koca bir yangın çıkmasına.
Sıkıntıyla soluyarak doğruldum uyuduğum koltukta. Sabahın ilk ışıkları odanın içine akın etmişti ve ben erken kalkmama rağmen dinç hissediyordum. Bir yandan saçlarımı düzeltirken ayaklarımı aşağı sarkıtıp boş boş bakındım etrafıma. Masanın üstünde duran telefonuma bakışlarımın kaymasıyla onu elime aldım ve ekranı aydınlattım.
Saat 07.58'di henüz. Tarihe iyice bakınca yine direk o aklıma geldi. 27 Mart'tı bugün, onun doğum günüydü. Aynı zamanda Baran'ın mekanınında açılışı olacaktı, yapılacak işlerin olduğuna emindim. Bir saat sonra gitmem gerekecekti, bu yüzden şimdiden hazırlanmaya başlasam iyi olacaktı.
Telefonu tekrar masanın üzerine bırakıp doğruldum ve elimle saçlarımı arkaya atıp içeri bölmeye doğru yürümeye başladım. Ateş hala uyuyor muydu bilmiyordum fakat benim duş almam lazımdı. Nerdeyse bir hafta olacaktı yıkanmayalı ve ben kendimi cidden huzursuz hissediyordum.
Temkinli adımlarla içeri gittiğim de Ateş'i arkası dönük bir şekilde uyurken buldum. Saten siyah çarşaf beline kadar inmişti ve heybetli sırtını gözler önüne sermişti. Yüzünü göremiyordum ama yine de utanmıştım içten içe. Oysa ki o bu haldeyken pek çok kez yakınlaşmıştık... Kaşlarımı çatarak düşündüğüm şeylere bir son verdim ve sessiz olmaya çalışarak gardırobun yanına yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Y A N G I N
Teen FictionKonuşmadığım için dilsiz sanılan, ruhunu insanlara kapatmış biriydim ben. Üzerimde, etekleri kan lekeli beyaz elbisem ve üryan ayaklarımla, geçmişin dikenli topraklı ormanında yürüyen bir kızdım ben. Sonra ansızın biri çıktı karşıma. Günahkâr olduğu...