#Sezen Aksu- Vay
#Red- Pieces
"İnsanların acı keşkeleri olmak bu dünyanın en kötü şeyiydi."
52.BÖLÜM: KEŞKELER
Sonlara değil, yarım kalan hikâyelere daha çok üzüldüğümü yeni yeni fark ediyordum.
Elbet her şeyin bir gün sonu gelecekken buna üzülmek niyeydi? Oysaki yarım kalanlar daha acıydı, eksikler daha yaralayıcıydı.
Kendimi yarım hissediyordum. Bir gün yeniden tamamlanabilir miydim bilmiyordum, zira buna olan inancımı da yitirmek üzereydim. Zaman her şeyin ilacı derlerdi ama o zamanın benim için intihara dönüşmeden iyileşebilmek, mucize gibi geliyordu.
Mucizelere inanmıyordum.
Çünkü eğer gerçek olsalardı Ceren yaşıyor olurdu, Beril ölmezdi, Ceyhun intihar etmezdi.
Mucizeler, mutlu sonu masallar kadar sahteydi.
"Bir şey soracağım," diye mırıldandı Ateş dakikalar sonra sessizliği bozarak. Hâlâ aynı yerde oturuyorduk, ben başımı onun göğsünü koymuştum ve ikimizde aynı noktayı seyrediyorduk. "Ceyhun ve Ceren kardeş değil miydi? Mezar taşlarının üzerinde farklı iki soyad yazıyordu."
Acıyla derin bir nefes alıp verirken gözlerim daldığı yerde hafifçe doldu. "Üvey kardeşlerdi. Ceyhun'un babasıyla Ceren'in annesi sonradan evlendi. Birlikte büyüdüler, sonrasında anne ve babası ayrıldı ama onlar hiç kopmadı. Zaten üvey babası Ceren'e iyi davranmadığı için Ceyhun onu Uçurum'a getirmek zorunda kalmıştı."
Uçurum içerisinde hikâyesi yarım kalmış binlerce insanı barındırıyordu. Oraya herkes hikâyesini tamamlamaya gelmişti; bazıları bunu başarıyor, bazıları pes ediyor, bazıları ise kurban ediliyordu.
Hikâyemi tamamlayamayacaktım çünkü içimden bir his, kendi rızamla pes edeceğimi söylüyordu.
"Bilmiyordum," Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bir süre sustu. "Ceren'in hikâyesi çok olmasa da Çağdaş'ınkine benziyor."
Çağdaş'ı hatırlamak kalbimin acıyla kasılmasına neden oldu. "Ne yaşadı?" diye sorarken Ateş omzumun etrafından dolandırdığı elinin işaret parmağına bir tutam saçımı dolayarak onunla oynamaya başladı.
"Çağdaş'ın babası çocuk kaçakçısıymış ve kendi oğlu da dahil daha bir sürü kimsesiz çocuğu dilendiriyormuş. Ali o kimsesiz çocuklardan biriymiş, Çağdaş'ın babası onun okula gitmesine izin vermiyormuş çünkü o saatlerde dilenmesi gerekiyormuş. Çağdaş Ali okula gitsin diye onun yerine de dilenmiş ve babasından bunu saklanmış. Ama bir gün her şey ortaya çıkmış ve işte o zaman Çağdaş, Ali için öz babasını terk edip birlikte Uçurum'a gelmişler. Bakma sürekli birbirlerini yediklerine, aslında aşırı bağlılar."
Onların on yedi yaşındayken Uçurum'a geldiğini biliyordum. Bunu ilk duyduğumda hikâyelerini merak etmiştim çünkü on yedi, hayata atılmak için erken bir yaştı.
Ama bazı çocuklar çabuk büyür.
Uçurum, çabuk büyüyen binlerce çocuğun eviydi.
Gözümden bir damla yaş aktığında ellerimi dizlerimin arasına sıkıştırarak kafamı Ateş'in göğsüne daha sert bastırdım. "Neden her şey bu kadar kötü?" dedim pürüzlü bir sesle. "Neden bu kadar çok kötülük var? Niye mutlu olmasa gerekenler acıda boğuluyor? Neden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Y A N G I N
Novela JuvenilKonuşmadığım için dilsiz sanılan, ruhunu insanlara kapatmış biriydim ben. Üzerimde, etekleri kan lekeli beyaz elbisem ve üryan ayaklarımla, geçmişin dikenli topraklı ormanında yürüyen bir kızdım ben. Sonra ansızın biri çıktı karşıma. Günahkâr olduğu...