ÇAMUR LEKESİ

901 57 30
                                    


Başlangıç: 08.12.2018

GİRİŞ

Mezarın içine gömülmüş bir cesetten tek farkımın gökyüzüne bakmak olduğunun farkındayım. Üzerimde tonlarca toprak olsa da masmavi göğe uzanabiliyorum. Bazen şarıl şarıl yağmur yağarak herkesten sakladığım gözyaşlarımı benim yerime insanlara gösteriyordu. Bazen de içimi ikiye parçalayan gök gürültüsü sesiyle içimde biriktirdiğim çığlıklarımı dışarı vuruyordu.

Ben topraktım ama duygularım gökyüzünde emareler taşıyordu.

Odamın penceresinin önünde bulunan minderin üzerine oturmuş karanlığı seyrediyordum. Saate bakmasam bile saatin kaç olduğunu kalbimi saran ellerin varlığından anlamıştım. Saat tam gece yarısıydı. Sindirella'nın genç prensini arkasından bırakıp kaçtığı, perinin her şeyin biteceğini bildiren o vakitti. Prensten kaçmış, bindiği araba bir balkabağına dönüşmüş olsa da ardından bıraktığı cam ayakkabı onu kalbinin sahibiyle birbirine çözülmesi çok zor kördüğüm atmıştı. Benim hikayemde ise bir prens yoktu. Gece yarısı ileriki vakitlerde belirecek umudun, aşkın sembolü değildi. Ben gece yarısı terk edilmiştim.

Ben gece yarısı lanetlenmiştim.

Bir çocuğun tutunacak çok az şeyi olurdu ama yetişkinlerin yapamadıklarını yaparak ellerindekilere sımsıkı sarılırlardı. Ben gece yarısı annemin gidişini izlemiştim. Ellerine valizlerini almış tek bir göz yaşını dahi akıtmadan kapıyı üzerime iterek beni odanın içinde yapayalnız bırakmıştı. Elini uzatsaydı eğer ben o elini sımsıkı tutar asla bırakmazdım. İster uyuşturucu satıcı olsun, isterse bir öğretmen ama ben yine uzattığı elini tutardım. Belki o unutmuştu ama o benim annemdi. Kokusunu soluduğum ilk varlık, içimi huzurla dolduran şevkatin izleri ondan geliyordu. Hem huzuru götürmüştü valizinde hem de içimde ki güzelliği. Biliyorum, on sene sonra hiçbir şey olmamış gibi üzerime kilitlediği kapıyı açarak eve girmeyecekti. Yıllar önce uzatmadığı eli şuan da uzatmayacaktı ama ben çaresizlik içinde onun elini bekliyordum.

Ben annemin geri dönmesini bekliyordum.

Sokak lambasının loş ışığı siyah renkli arabanın far lambasıyla karıştığında sert bir şekilde yutkundum. Yaşadığım eve ait garaj kapısı yavaşça açılmış o siyah araç evin bahçesinde ki yerine park edilmişti. Kapı açıldığında kravatı elinde üstü başı dağılmış adamı gördüğümde omuzlarım bir çuval yükün altından kalkamamıştı. Adımlarını kendinden emin atarak göz hizamdan ayrıldı. Kapı zilini duyduğumda kapının çalışan kadın tarafından açılmasıyla artık bu koca şatoda tek olmadığını fark ettim. Laneti yapan adam gelmişti.

Ayakkabı sesleri bulunduğum kata ulaşmasa da onun ilk durağının geniş salon olduğunu biliyordum. Camlı dolabın ardında ki küçük viski mahzenin ilerlediğini, kısa boylu ve şişman bardağın yarısını sarı sıvıyla doldurup buz almak için mutfağa gidişi gözlerimin önünde canlandı. Sadece bir bardak içecek ve çalışma odasını es geçerek kendine ait odasının kapısını dışarıya kilitleyecekti. Odasındayken yüzünün önünde ki perde hâlâ yer alıyor muydu emin değilim ama o perdenin aralanıp da kalbine sert bir bıçak geçirmesini isterdim. Belki bu his benim varlığımı ona hatırlatmak için ufak bir adım olurdu.

ÇAMUR LEKESİ. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin