Buraya kadar geldiyseniz eğer önce ki bölümlere dönüp oy vermeyi unutmayın severim sizi 😍10.BÖLÜM: YIKIK DUVARLAR
Savaş alanına dönmüş zihnimle buradayım. Savaşı kazananı belli olmadan her dakika da şiddetli saldırılarına devam ederken yine buradayım. Yere oturup etrafımda olup biteni izlerken zihnimde ki savaşlar benim aksime birbirine kanlı bıçaklar uzatırken yine ve yine buradayım. Zihnimde ki kan kokuları dışarıya salamasam da o kadar çok düşüncenin katili olmuştum ki saymakla bitmezdi.
Kabusun etkisiyle açmıştım gözlerimi hiç istemesem de. Yeni bir güne başlamak, yeni bir başlangıç değil daha da artan yorgunluğumu simgeliyordu. Yatakta sağ tarafa dönerek beyaz güneşliğin arkasına saklanan pencereye odaklandım. Şuan Ata'nın evinde, onun yatağındaydım. Onun nerede olduğunu bilmiyordum ama gözlerimi açtığımda aynı odada değildik belki aşağı katta olabilirdi.
Kahverengi gözlere sahip adam kabusumun ana teması olmuştu. Kimdi, neyin nesiydi, ne istiyordu bilmiyorum ama bende hiç güzel bir etki bırakmamıştı. Çatlak zihin duvarımdan bir sis edasıyla dalmıştı.
"Maral?" Kapı iki kere tıklatıldığın da yataktan destek alarak oturur pozisyona geçtiğim de kapı açılmış güzel bir gün olmamasına rağmen yüzünde koskocaman gülümsesiyle girmişti içeri. "Günaydın." Burnunun ucuna düşen gözlüğünü iterek yanıma yaklaştı. Konuşmadan sadece hal ve hareketlerini izliyordum. Nilay bir çok insan gibi kahve renk saçlar ve gözlere sahip olsa da gözlerinin rengi beni korkutmuyordu. belki de sorun adamın göz renginde değil, bana bakışıydı. Sanki benden nefret edermiş gibi bakıyordu. Babam da bana öyle bakardı bazı zamanlar... Elinde ki poşeti bana uzatınca terleyen avuç içlerimi yorgana silerek poşete uzandım. "Çok yorgun gözüküyorsun." Poşetin içine özensiz bir şekilde göz gezdirince bunların kıyafet olduğunu anlamış oldum. "Ne olduğunu şimdi değil ama bir gün anlatmak istersen ben buradayım."
Kafamı yavaşça kaldırdım. Gözleri öyle bir ışıkla parlıyordu ki ağzımı açıp size yalan söylüyorum dememek canımı yaktı. Şimdiye kadar kimsenin sormadığı bir soru olmuştu. Neler olduğunu anlatabilmek için önce kendimin olanlara inanması gerekiyordu.
Konuşmayacağımı anlamış olmalı ki hafif bir tebessümle yanımdan sonra da odadan çıktı. Çıkmadan önce diğerlerinin de geleceğini fısıltılarla kelimeye dökse de onu duymuştum. Odadan gidince dört duvar ortasında kalakaldım. Duvarlar üzerime doğru gelip buraya ait olmadığımı dile getiriyorlardı. Tamam buraya ait değilim diye cevaplıyordum bazen onları. Peki nereye aittim. diye sormayı da cevap alamamaya da alışmış bir şekilde yine duvarları izliyordum.
"Bir gün daha Mayra." Kelimelerin fısıltıları eşliğinde Nilay'ın getirdiği kıyafetleri hızlı bir şekilde üzerime geçirip kısa saçlarımı arkaya doğru yatırsam da inatla alnıma düşerek onlarda yorgun olduklarını, dilediğimi gerçekleştiremeyeceklerini bağırıyorlardı. Her hücreme kadar yorgun hissetmek böyle bir şey olmalıydı. Yürümek zor gelirken, nefes almak bile o kadar zor geliyordu ki, aldığım nefesi bir gün boyunca tutup diğer gün gökyüzüne salmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAMUR LEKESİ.
Teen FictionYarın belki de başkasının hikayesinin başlangıç günü olacak olsa da başroller belliydi, olay belliydi ben sadece o hikayeye bir bölüm gözüküp hiç var olmamış genç kız olarak kalacaktım. ©2018