003

5.3K 372 34
                                    

Soğuk.

Soğuk paçalarımdan başlayarak, tişörtüme sızıyor, şu an ayakta durmamı sağlayan her hücremi uyuşturuyordu. Düşünmek, konuşmak, adım atmak bir işkenceden farksızdı. Sanki biri ufak bir tuşla beni yaşama bağlayan herbir özelliğime son vermiş gibi hissetmekten geri kalmıyordum.

En son ne zaman bu denli korkmuş ya da tedirgin hissettiğimi bilmiyorum. Bunun düşünme yetkimi uyuşturan soğukla hiçbir alakası yoktu. Bilmiyordum çünkü en iyi şartlarda büyüyen bir çocuk olarak, soğuk kelimesini ancak kitaplardan öğrenme lüksüne sahibim.

"Kimse var mı?!"

Yani sahiptim. Zira sesim karanlık ormanda yalnızca yankı olarak bana döndüğünde bu özelliğimi de kaybettiğimi yavaş yavaş fark ediyordum. Kollarımı sıkıca bedenime doğru sardım. Adımlarım savsak, sakat ve nereye gittiğinden emin olmayan bir şekilde tedirgindi. Sanki bastığım toprak her an içine çöküp beni yutabilirmiş gibiydi.

Bakışlarımı yerden kaldırıp, etrafıma doğru hızlı bir bakış attım. Karanlık, çalı çırpı ve sonsuza kadar yükselebilirmiş gibi gözüken ağaç gövdeleri dışında neredeyse yalnızdım. Yıldızları göremiyor, arabanın ne tarafta kaldığını algılayamıyordum.

"Chanyeol, bu hiç komik değil."

Kendimi Chanyeolun bana şaka yaptığı düşüncesiyle avutacak kadar zor durumdaydım. Çünkü bunların hepsinin bi şakadan ibaret olması ve gelip beni partiye götürmesi gerekiyordu. Gecenin sonuna kadar sıcak salonda dans etmemiz, sabaha Baekhyuna dedikodu malzemesi çıkaracak kadar yakınlaşmamız gerekiyordu. Bunların hiçbiri olmadı.

Bunların hepsi, şimdi soğuk havaya karşı içimi ısıtan hoş düşüncelerden başka bir şey değildi.

Adımlarım yavaşladı. Rüzgar yüzüme tokat gibi çarparak bedenimi sağa sola savuruyor, adımlarımın birbirine girmesine sebep olduktan sonra, kendimi en sonunda yerde bulmamı sağlıyordu. Birkaç kez düştüm ama her seferinde dizlerimin yardımı ile kalkmayı başardım. Ağaçların köklerine tutundum. Ayağıma yapışıp beni olduğum yerde sabit tutmaya çalışan çamur birikintisini ezdim.

Bir şey için savaşıyordum ama ne için olduğuna ben bile şu an o kadar emin değildim. Arabayı aramayı saatler önce bırakmıştım, donacağıma duyduğum inanç yaşayacağıma duyduğum inançtan çok daha fazlaydı. Nereye gidiyordum, ne yapıyordum bilmiyordum.

Kime gidiyordum?

Bedenim bu sefer bir kere daha düştü. Fakat bu sefer buna sebep olan kişi rüzgar değildi. Güçsüzlüğümdü, ayaklarımın bedenimi daha fazla taşıyamamasıydı.
Ağaç köklerinin dibine gelecek kadar dizlerimin üzerinde sürünmeyi başardım. Dizlerim parçalanmış, düşmemle alakalı olarak bedenimde ki bazı yerler morarmış olabilirdi. Ama uyuşukluk öylesine güçlü bir şekilde yakama yapışmıştı ki hissedemiyordum.

Sırtımı ağaç köklerine doğru yasladım. Bacaklarımı en ufak bir ısınma umudu olarak karnıma çekmiş, çevresine de sıkıca kollarımı dolamıştım. Bakışlarım gökyüzündeydi. Orada, rüzgar tarafından sertce dayak yerken, kendimi ilk defa Tanrı'nın varlığını düşünmeye iterken buldum. Belki biraz daha çabalamam, biraz daha bağırmam gerekiyordu. Ama ben sonu kabullenmiş birinin yapacağı en mantıklı şeyi yapıyordum.

Bekliyordum.

Chanyeol neden böyle bir şey yapmıştı, neden beni buraya getirmişti hiçbir fikrim yoktu. Ama en azından son saatlerimde bunu bilmek isterdim. Yani, eğer hava beni öldürmezse, muhtemelen sabaha vahşi bir hayvan tarafından yenileceğimi düşünüyordum. Bu yüzden son saatler bu geceye verebileceğim en iyi isimdi.

Alpha BetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin