001

10.2K 438 111
                                    

Baekhyuna göre bir şeyin güzel olması demek, o şeyin mükemmel olduğu anlamına geliyordu. Güzel bir yüz, güzel bir manzara, güzel bir çiçek. İçinde güzel kelimesi geçen her şey onun için mükemmel olabilirdi. Ama benim yüzümde ki ufak kusur, ona göre beni mükemmelliyet kavramından uzaklaştırıyordu.

Umursadığım bir şey olduğunu söyleyemezdim ama kafamı çalışma azmi ile anatomi kitabına gömdüğüm sıra bana öyle dik dik bakması hiç yardımcı olmuyordu.

Önce ısrarla kitabı incelemeye devam ettim. Ama bir süre sonra  canıma tak etmiş olacak ki başımı kaldırmak zorunda kaldım.

Kütüphanedeydik. Baekhyun sandalyesinde geriye doğru yaslanmış, ağzını açarak çenesinden süzülen salyaları önünde ki mangaya seve seve boca ediyordu. Tek kaşımı kaldırdım. Bu davranışıma karşı yaptığı tek şey, 3 numara dede gözlüklerime doğru kusacakmış gibi bi bakış atmak oldu.

"Ne halt ediyorsun Baekhyun?"

Sinirliydim. Ama bir kütüphanede olduğumuzun da farkındaydım. En az Baekhyunun bakışlarını gözlüklerimden, yanağımda ki kusura doğru çevirdiğinin farkında olduğum kadar.

Önce derin bir uykudan uyanır gibi ağzını şapırdattı. Sonra ki hamlesi elinin tersi ile ağzında ki salyayı silmek olmuştu.

"Bir şey yapmıyorum. Dalmışım"

Baekhyunla bu konuşmayı her yapışımda kendime onunla niye takıldığımı hatırlatmak durumunda kalıyordum. Ve bu durumun sonucu her daim 'seninle konuşmak isteyen başka hiçbir kimse yok' gibi bir sonuca çıkarak yüzüme doğru tokat gibi çarpıyordu.

Evet benimle konuşmak isteyen pek fazla kişi yoktu. Not ortalamam 98 virgüllerde geziyordu, 3 numara dede gözlüğü takıyordum ve tabi dişlerimde ki tel de bana pek yardımcı olmuyordu. Yani demek istediğim kafama 'okulun ineği' adlı bir tabela yapıştırmadığım kalmıştı.

En azından bir nedenim vardı ama Baekhyun gibi popüler bi çocuğun neden hala benimle takıldığına dair iyi bir nedene sahip değildim.

"Sanırım dersten yine kalacağım"

Kalmayacaksın demek istedim, gerçekten. Ama bu okulda ki herkes Baekhyunun anatomiden kalacağına dair sağlam bir idaa kuponu doldurabilirdi. İçlerinde benim de yer almam durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyordu.

Baekhyun ona cevap vermememe rağmen konuşmaya devam etti. Annesinin onu aramadığından, kırmızı baxorın ne kadar seksi gözüktüğünden ve acaba bir kadınla beraber olmanın nasıl bir şey olacağına kadar konuştu durdu.

Başımı anatomi kitabından kaldırıp ona cevap vermek konusunda oldukça aciz bir insan olduğum için kafamı yalnızca mitoz bölünmeye yordum. Anatomi şu sıra sıkıcı hayatıma renk katan tek şeydi.

Ta ki Baekhyun üzerine unicorn kusmus gibi gözüken renkli bir kağıdı kemik yapısının olduğu sayfaya yapıştırana kadar. Başımı önce kaldırmadım. Sonra nefesimi kızgın bir boğa gibi dışarıya vererek, 32 diş sırıtan suratıyla yüz yüze geldim.

"Bu ne?" Diye sordum başımla kağıdı işaret ederken.

O da aynı şekilde başıyla kağıdı işaret etmiş sonra da pişkin pişkin "Mezuniyet davetiyesi." Demişti "Az önce bahsettim dinlemedin mi?"

Yarın anatomi sınavım var demek istedim. Beynimi boş bilgilerle doldurmayı kes demek istedim. Bizim mezun olmamıza daha 2 yıl var bu ne? demek istedim. Baekhyunun suratına doğru söylemek istediğim çok fazla şey vardı ama onu yine yanağımda ki ufak çizgiye bakarken  yakalamak bana demek istediğim her şeyi yutturmuştu.

Ben de çareyi gelişi güzel kitaplarımı çantaya doldurup kütüphaneyi terk etmekte bulmuştum. Baekhyun ben kapıdan dışarıya doğru adım atana kadar arkamdan söylenmeye devam etti. Ama dediğim gibi yarın anatomi sınavım vardı ve sanırım azıcık kalbim kırılmıştı.

                 
Adımlarım öfkeliydi ve sonucunda kendimi yurt odasında bulmayı beklesemde, kaçınılmaz sona doğru yol aldığımı son anda fark edebildim. Geri dönmek istedim. Bunu gerçekten o an istiyordum ama istediğim ve yaptığım eylemler birbirini hiçbir zaman desteklemiyordu.

Yanlış anlamayın.

Her daim, her olayı en ince ayrıntısına hesaplayacak kadar zeki bir insan olduğumu düşünmüşümdür. Fakat o saniyelerde antreman sahasının karışısında ki ağacın altına çökerken belki de Baekhyundan daha aptal bir insan olduğumu kabullenmeye başlıyordum.

Önce etrafa kısa bir bakış atma inceliğini gösterdim. Hemen sonra da, çantama uzanmış gün boyu kan kardeşim gibi yanımdan ayırmadığım anatomi kitabını kucağıma doğru bırakmıştım. Baekhyun yüzünden kaldığım paragrafa tekrar girişmeden önce gözümden kayan dede gözlüklerimi gözlerime doğru ittirdim.

Her şey hazırdı. Ama ben ne kadar hazırdım o saniyelerde pek emin değildim. Zira büyük bir azimle paragrafa girişen gözlerim koç Lee'nin düdüğü ile ayarlanmış gibi kitaptan hızlıca kalkmıştı.

Dediğim gibi, bu gün en az Baekhyun kadar aptaldım ve aptallığımı taçlandırma gereği duyarak buraya gelmiştim. Tabii ki burası öylece çalışma yeri olarak benimsediğim bi yer değildi. Kalabalıktı, ter kokan bi sürü futbolcu vardı ve oyunculardan gelen küfürleri saymıyordum bile. Demek istediğim çalışma için en uygun ortam olmasa bile, manzara olarak oldukça kaliteli bi yerdi.

Bende öyle yaptım. Ağacın sert yüzeyine sırtımı yaslayarak 28 tane gerizekalının bi topun peşinde nasıl koşturduğunu izledim. 28 tane dedim evet çünkü bana göre 29. kişinin gerizekalılık kavramı ile yakından uzaktan alakası yoktu.

"Hey Sehun."

Ve işte o 29. kişi de geliyordu. Bana doğru tebessüm ederek, neredeyse koşarak geliyordu. Sanki dünyanın bir slow tuşu vardı. Ve o bana doğru gelirken, her ayrıntısını içime çekebilmem için o tuşta bir süre donup kalıyorduk.
Hayatım boyunca romantik biri olamadım ama olmayı istediğim yüzlerce anla karşılaştım.

İşte o anların birinden daha geçiyordum ve benim yapabildiğim en iyi romantiklik onu güzel olarak tanımlayabilmekti.

"Hey Chanyeol."

Ağacın dibine yaklaştığı vakit gözlerimde ki dede gözlüklerini çıkartarak, çantanın içine bir yere doğru fırlattım. Gözlükler çıktığı zaman daha güzel olmadığımın farkındaydım ama yine de onun gözünde 'daha az' çirkin olmak gibi tuhaf çabalarım vardı.

"Dün seni buralarda göremedim" Parmaklarını terden ıslanmış siyah saçlarının arasından geçirdi. Dudaklarında inci gibi dişlerini sergileyen çömert bir tebessüm vardı. "Merak ettim göremeyince"

Gözlerim neredeyse 3-4 numara kadar kördü. Ama bedenim ona öylesine garip bir uyum sağlıyordu ki, 144 piksel olan görüntü kafamda 1080'e kadar çıkıyordu.

Her gün neredeyse buradaydım. Ders çalışırken, bi şeyler içerken, hatta neredeyse uyuklarken bile soluğu burada almaktan keyif alıyordum. Onu izlemek güzeldi ve ayrıca okulun ineği olarak yapabileceğim daha iyi bi aktiviteye sahip değildim.

"Ders çalışıyordum, gelemedim" Yalandı, evde when we are high şarkısı eşliğinde ağlamakla meşgül olacak kadar yıkıktım fakat bunu onun bilmesine gerek yoktu. Dudaklarında ki tebessüm yavaş bir biçimde soldu. Sanki ders takıntımın sapkınlığını ölçmek ister gibi iki kaşını da merakla kaldırmıştı.

"Sadece mezuniyete gelip gelmeyeceğini merak etmiştim" Arka cebinden çıkardığı pembe bir kağıdı gözümü önünde sallarken mırıldandı.

Tanrı benimle ilgili tam olarak ne planlamıştı ya da bu yolun sonu tam olarak nereye çıkacaktı bilmiyordum.

Ama Baekhyun o kağıdı gözüme soktuğunda sövdüğüm teklifi, şimdi "geleceğim" diye yanıtlarken, sanki taaa derinlerde bi yerde bunu yapmamam gerektiğiyle ilgili bi cenaze marşı falan yankılanıyordu.

********

İlk bölüm olduğu için Sehun'un durumunu söyle kısaca bir anlatmak istedim. Kontrol edemedim, yazım yanlışlarım olabilir.

Ve tabi ki yorum bırakmayı unutmayın 👀

Alpha BetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin