Final

1.3K 90 21
                                    

Defalarca kez kaçmıştım ondan. Ellerinden, teninden, sesinden. Ama şimdi uzaklaşan bedenini izlediğim zaman anladım ki kaçtığım kişi o değildi. Onu sevmekten, ona bağlanmaktan kaçıyordum. Bir kurtla eş olmayı yedirememiş miydim kendime, ölmekten mi korkmuştum? Kim demişti ölmek kafana yediğin bir kurşunla can vermek diye, soluğunun kesilmesi diye. Çünkü gidişini izlerken bu kelimeyi çok farklı şekillerde kullanabileceğimi düşündüm.

"Jongin.." Birkaç adım attım arkasından. Bakışlarım kaybolan bedenindeydi. Artık onu göremeyeceğim bir mesafede olmasına rağmen hâlâ onun kaybolduğu yere bakmaktan vazgeçemiyordum. Göğsüm ağrıyordu. Biri ellerini göğüs kafesimden içeriye sokmuş da, tüm gücüyle kalbimi sıkıyormuş gibi nefes alamıyordum.

Birkaç adım daha attım. Ama bu sefer başım döndü. Adımlarım dengesiz bir şekilde yana doğru yatarken kolumda ki baskı ile son da yer ile buluşmaktan kurtuldum. Kimin tuttuğuna bakmadım. Hemen yanımda Jennie'in soluğunu işitebiliyorken bakmama gerek yoktu.  Jonginin gittiği yönden kendimi alamıyordum. Eğer yanımda Jennie yerine başkası olsa asla anlamazdım.

"Uçağı kaçıracağız. Acele etmemiz lazım." Kolumu hafifçe çekerek ayaklarımı olduğu yerden birkaç santim hareket ettirdi. Başka bir zaman diliminde olsaydık bir kıza göre sahip olduğu güç beni hayrete düşürürdü. Ama bu gün ilginç olmanın yanından bile geçemiyordu.

"Gelmeyecek değil mi?" Gelmeyecekti. Az önce söylediği her cümle bir elveda cümlesiydi. Jongin kendince bana vedasını etmişti. Ve şimdi benim ne halde olacağımı düşünmeden çekip gidiyordu. "Bana bir şey söyle. Gelmeyecek değil mi?"

Kolumu sertce silkeleyerek tutuşundan kurtulmaya çalıştım. Birinin bana güç uygulamasından son derece sıkılmıştım. Sehun gel, Sehun git. Bütün bu hikayenin içinde evcil bir kurt olan belki de aslında bendim. Jennie hiç oralı olmadı. Aksine giydiğim ceketin üstünde dahi tenime sertce batan tırnaklarını hissedebiliyordum. Gergindi. Belki öfkeli.

Başka bir zaman diliminde daha olsak bu belki beni korkuturdu. İşte sorun buydu. Olmak istediğim bir sürü zaman dilimi vardı. Başka başka tepki vereceğim bir sürü zaman dilimi. Ve ben olabilecek en kötü zamana denk gelmiştim.

Jongin yoktu.

"Bana bir emir verdi Sehun. Yerine getirmek zorundayım. Artık gitmemiz lazım." Kolumu tekrar çekiştirdi. Bu sefer ona direnmedim. Direnecek gücüm yoktu. Yapabileceğim daha iyi bir şey yoktu. Kollarımın arasında mışıl mışıl uyuyan bir oğlum vardı. Nasıl geriye dönüp onu tehlikeye atabilirdim? Bir sürü yargılayıcı kurdun önüne küçük bedenini sunmaya hakkım var mıydı?

Gözlerimi sıkıca kapattım. Kapatmamla beraber göz yaşlarım sicim gibi yanaklarımdan aşağıya doğru döküldü. İlk defa ağlamayı sorun etmedim.  Istediğim kadar ağlamaya özgürdüm. Bağırabilirdim. Çığlık atabilirdim. Yapabileceğim onca duyguya rağmen kader sessizce içimde filizlendi. Ne çığlık atmaya gücüm yardı, ne de bağırmaya.  Daha güçlü olsaydım, bir kurt olsaydım, dirençli olsaydım böyle olmazdı.
Jongin burada olurdu.

Hepsi benim yüzümdendi.

Adımlarım Jennie'nin arkasından yavaşça ilerledi. Nereye bastığıma dikkat etmiyordum. Bazen ufak bir çukur ya da dikenli bir çalı yüzünden adımlarım yalpalayarak sağa sola kayıyordu. Düşecek gibi oluyordum Dikkatim burada değildi. Kafamda ki çarklar çok hızlı dönüyor gerçekleşmemiş planların içinde kendimi görüyordum.
Jae'nin güvenliğini garanti altına aldıktan sonra geri dönebilir miydim? Belki Jennie ona bir süre göz kulak olurdu. Ben de buraya tekrardan dönerek işleri yoluna koymaya çalışırdım. Belki de koyamazdım ama en azından bir şeyleri Jonginle beraber mahfederdik. Onunla bir şeyleri her zaman berbat ediyorduk. Ama zaman içinde aslında aşkın her zaman mutluluktan ibaret olmadığını da bu şekilde öğrenmiştim.

Alpha BetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin