Bazı yaralar kapanmıyordu. Bazı yaralar her zaman seninle olmak zorundaydı. Bu bazı yaralarla yaşamayı zaman içinde öğrenmek zorundaydım. Vucudumda ki herhangi bir kesiği dikebilirdim. İyileşme süresi en az bir hafta olurdu. Yoluma devam etmek kolaydı. Lakin hiçbir dikiş, Jonginin ben de bıraktığı yarayı kapatamazdı. Hayatım boyunca bununla yaşamayı öğrenmek zorundaydım.
"Hayır." Fısıltısını duyabiliyordum. O kadar kısık sesle konuşuyordu ki sanki muhattap olduğu kişi ben değildim.
Arkamı dönüp bakmak için müthiş bir istek duydum. Yüzüne bakmak, o hayal kırıklığının izlerini görmek istedim. Yine de bakmadım. Bu bir veda olacaksa şayet hayatım boyunca onu o ifade ile hatırlamak istemiyordum. "Hayır. Lütfen beni dinle. Sadece aptal bir antermandı Sehun. Daha fazlası değil."Koluma doğru uzandı. Soğuk elinin varlığı bileğimi bir kelepçe gibi sarıyordu. İstese kolumu bir kürdan gibi kırabileceğini düşündüm. İnsanlığın getirdiği acizlik ile omuzlarımın çöktüğünü hissedebiliyordum. Ama sorun değildi. Sonuçta bana söz vermişti. Gerçekten gitmek istersem beni bırakacağına dair söz vermişti bana. Sözünü tutacağını umarak elini ittirdim.
Daha şimdiden ellerinin uzaklığı, bedenime meteor gibi çarptı.
"Sorunu görmüyorsun." Bakışlarımı ayakkabılarımda tuttum. Adım seslerini duyabiliyordum. Tabakta kalan son browni parçasıymışım gibi ilgiyle beni izliyordu. Yüzünü hayal edebiliyordum. Üzgün. Dağ gibi heybetli alfayı ufak bir insan parçası yıkıyordu. Ama asla pişman edemiyordu. "Senin ihtiyacın olan şey bir Kurt Jongin. Bir insan değil. Bu gün bunu bir kez daha gördüm."
"Saçmalıyorsun. Bir kurt isteseydim seninle olmazdım Sehun."
Dudaklarımdan çıkmak için debelenen kahkahamı görmezden gelmek zorunda kaldım. O zaman neden bir kurt gibi muamele görüyordum, neden burada yaşıyordum. Neden okulda değildim? Cevaplanmamış bir sürü soru vardı. Ve uzun bir süre cevaplanmamış olarak kalacak gibi gözüküyordu.
Başımı yavaşça kaldırdım. Arkamda bir yerde olduğunu düşünmüştüm. Ama tam karşımdaydı. Her şeyin hakkını vermek gerekiyordu. Jongin'n yüzünün hakkı kelimelerden daha fazlasıydı. Hüzünle parlayan gözleri, dolgun dudakları, esmer teni. Bir kitapta şeytanların avlarını baştan çıkarmak için çok güzel olduğunu okumuştum. Belki de Jongin bir kurttan çok, beni avı olarak seçen bir şeytandı.
Bana doğru bir iki adım attı. Uzun bacakları sayesinde neredeyse bir saniye sonra dibimdeydi. Ondan uzak kalmak isterken, bu kadar yakınımda olmak başımı döndürdü. Gözlerimle tutunacak bir şey aradım. Ama tutunabileceğim tek şey Jongin olduğu için düşmek de kulağa hiç fena gelmedi.
"Sehun beni-" Bir uluma sesi cümlesini bıçak gibi kesti. Sanki birinin karnını deşiyorlarmış gibi acı ve kin doluydu. Anında ürperdim. Kurtların birbirlerine haber vermek için uluduğunu biliyordum. Ama bu çok nadir olan bir şeydi. Özel kutlamalarda, savaşlarda, ya da yas dönemlerinde yapılırdı. Kutlanacak hiçbir şey olmadığına göre bu iyi bir anlama gelemezdi.
Sanki Jongin de bu tezimi doğrularmış gibi bedenini çevirip geriye doğru baktı. Boğazından gelen hırıltı sesiyle neredeyse ayaklarımın dibinde ki toprak titriyordu.
Bir uluma sesi daha yükseldi. Diğerinin ki gibi değildi. Aksine oldukça uzaktan geliyordu. Fakat ikisinin de hissettirdiği öfke tıpa tıp aynıydı.
Jongin başını çevirip tekrar bana doğru baktı. Bu sefer gözlerinde gördüğüm hüznün yerini başka bir ifade almıştı. Fakat lugatimde bu ifadeye verecek bir isim bulamadım. Bakışlarımız bir süre için kesisti. Sanki bana bir şey söyleyecekmiş gibi aralanmış dudakları, gelen üçüncü uluma sesiyle birlikte kapandı.