MOR KUTU

129 12 1
                                    

Multimedya: Eliz Kaya

Kapıyı aniden açtım ve içeri girdim. Şermin'in saçından tuttuğum gibi kafasını dizime vurdum. Burnundan oluk oluk kan akarken olayın şokuyla bana bakıyordu.

Telefonda konuştuğu kişinin kim olduğunu daha çok merak ederken kafeyi inletecek bir şekilde;
'Kimin piyonusun sen?' Diye bağırdım. Korkudan ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Bakışlarımı yumuşatmak istesemde yapamazdım çünkü telofondakinin kim olduğunu çok merak ediyordum. Ben merakla beklerken Şermin sonunda ağzını açtı. Be-ben ş-şeyy.....

***

Sevmek mi sevilmek mi? Aslında ikisi de değil biliyomusunuz. Değer verdiğiniz bir insana sevgi dışında merhamet, şefkat en önemlisi de saygı gösteremiyosanız sevmenin ya da sevilmenin ne anlamı var ki.. Annemin ölmeden önce söyledikleri usulca geldi aklıma.

'Eliz eğer birgün olur da birini seversen ona sevginden önce saygını göster kızım. Eğer sevgini saygından önce tutarsan sen sen olmaktan çıkarsın yavrum benim. Sevgiyle saygının arasında çok ince bir çizgi vardır. Sevdiğini sevdin zannedersin ama hem ona zarar verirsin hemde kendine annecim'

Çocukluk aklıyla ne demek istediğini anlamıyordum ama annemin sözünü dinleyemedim. Özür dilerim annecim. O'na karşı sevgim, saygımdan önce geldi.
Saygı... Ne de büyük erdemlik anlayana bilene.

Karşımda eli ayağına girmiş tir tir titreyen Şermini görünce çoktan pişman olmuştum bile. Hala ondan cevap beklerken o hala susuyordu.

Daha fazla susmasına dayanamayarak en sonunda konuştum;
'Cevap vermeyi düşünüyomusun Şermin? Bak korkuyosun anlıyorum ama sana daha fazla zarar vermek istemiyorum. Beni kime rapor ediyordun?

'E-Eliz Ha -nım b-ben g-gerçekten ö-zür dilerim. Kim olduğunu size söyleyemem'
Sesi titreyek bana cevap verirken içim bir kez daha cız etti. Madem bu kadar beni bıraktığına pişmandı ne diye bıraktı ki beni. Anlayamıyorum.

Eksik bişeyler var burda. O sırada bir bildirim sesi geldi. Benden olmadığına göre Şermin' dendi. O hala benim suratıma bakarken daha fazla dayanamayarak sesimi yükselttim;
'Aç şu mesajı. Hemen.'
Sesimin tınısından ben bile ürkmüştüm. Kız nasıl korkmasındı ki.

Eli titreye titreye mesajı açarken gördükleriyle gözleri kocaman açıldı. Ne diye böyle tepki verdi alt tarafı bir mesajdı. O'nun benim yanımda olduğunu bildiği halde mesaj atıcak hali yoktu heralde.

Ani bir refleksle elinden telefonu kaptım. Bu sefer gözlerini aćma sırası bendeydi.
Numara bilinmeyenden gelmişti.
"Eliz'e O'nun olmadığımı söyle"
Ben afallamış bir şekilde telefondan başımı kaldırıp Şermin'e bakarken ne diyeceğini bilemez bir şekilde bana bakıyordu.
O değilse kimdi o zaman? Benden ne istiyordu?

'Kimsin sen? Ne istiyosunuz benden'
'B-ben bunu açıklayamam size efendim.'
Sinirlenerek üstüne yürüdüm. Daha fazla dayanamıcaktım artık elimden bir kaza çıkacak.
'Ne diyorsun kızım sen, amacın ne ? Bak son kez söylüyorum Şermin gerçekten senin için iyi olmayacak.'

'Özür dilerim efendim ama bunu size açıklayamam. Zamanı gelince herşeyi öğreneceksiniz. Özür dilerim efendim.'

Anlaşıldı bu kızdan birşey öğrenemeyecektim. Her kimse iyi tembihlemiş bellli. Bir takip etmeyenimiz kalmıştı o da oldu. Şermin'e benimle gelmesini söyleyerek lavabodan çıktım. Arkamdan gelen adım sesleri beni dinlediğini gösteriyordu.
"En azından sözünü dinliyo kuşum" Bir sen eksiktiin zaten Cafer'cim. Hadi bir git kışkış. Ben Cafer'le konuşurken çoktan kafenin ofisine gelmiştim. Duvarda duran ilk yardım çantasını aldım ve kapıyı kapatan Şermin'e masanın önünde duran siyah koltuğa oturmasını işaret ettim.

Ben bir yandan pansumanını yaparken bir yandan da Şermin'e laf yetiştiriyodum.

'Bir daha benim hakkımda birilerine haber verirsen bu seferki gibi cabuk kurtulmazsın Şermin. Özel hayatımın kurcalanmasından hoşlanmam. O yüzden napıyoruuuz, kimsenin hayatına müdahale etmiyoruuuz. Bilmem anlatabildim mi?'

Bana çoktan mahcup bakışlar atarken tek pişman olanın kendim olduğunu düşünmüyordum.

'Gerçekten özür dilerim Eliz Hanım ama ona iyilik borcum vardı yapmak zorundaydım'

Kaşlarım benden habersiz çatılırken; ' Başkasına iyilik borcun var diye kimsenin hayatına müdahele edilmez Şermin. Ilk günden beri sende bişeyler olduğunun farkındayım zaten. Zaten bu saatten sonra burda çalışamazsın. Benim iki yüzlü insanlarla işim olmaz. Bugüne kadar çalıştığının ücretinide vericem şimdi?'

'Ama Eliz Hanım ben ne yaparım şimdi. Ailemden yardım almadan yaşıyorum ve bu bir öğrenci için çok zor bir şey.'

Kasanın olduğu yere giderken bir yandan da Şermin'e cevabını verdim;
'İyilik borcun olduğu kişi sana iş bulur canım merak etme' Eline beyaz zarfa fazlasıyla koyduğum çalıştığı parayı verdim.
'İyi günler Şemin'cim. Hayatında başarılar'

Tam cevap vereceği sırada kapı tıklatıldı. Gel komutumdan sonra içeri Özgür girdi. Hay aksi! Telefona diye çıktım yarım saattir yokum ortalıkta.

Merak etti çocuk. 'Abla nerdesiniz ya. Çaylar soğudu.'
'Tamam Özgür, geliyorum hadi gidelim.'
Bize bir anlam veremeyerek bakan Özgür'e sonra anlatacağıma dair bir bakış attıktan sonra Şermin'i gönderdim.

Koridordaki aynada üstüme başıma çeki düzen verdikten sonra kahvaltı yapmak üzere içeri geçtim. Anne babamın ölümünden sonra gerçekten yakın hissettiğim bu insanlar benim ailem olma yolunda devam ederken böyle pürüzlerin çıkması canımı sıkmıyor değildi.

Aşçılarımız Sultan Teyze ve Bilal amca adeta anne baba şefkati, Özgür ve Sinem de kardeşlerim gibi olmuştu. Her sabah benimle birlikte Özgür de gelir Nirvana'yı açar, bizden bir saat sonra da Bilal Amca'yla Sultan Teyze gelir yapılacak olan işleri yaparlardı. Sinem de okulundan fırsat bulduğunda çalışmaya gelirdi. Kahvaltıda olan biteni kısaca anlattığımda herkes çok şaşırmıştı. Bir süre sonra bu tatsız konu kapanmış yerini şen şakrak sohbetlere bırakmıştı.

Kahvaltıdan sonra dışarı kahvemle birlikte sigara içmeye çıkarken yavaş yavaş müşterilerde gelmeye başlamıştı. Aslında burda durmama gerek yoktu her işin başında bir çalışan vardi ama kafamı dağıtmam için çok iyi oluyordu. Ben bunları düşünürken sigaram çoktan bitmiş külleri kalmıştı. Soğuyan kahvemi de alarak klasik yerime kasaya geçtim. Ben olmadığım zamanlarda kasada Özgür duruyordu. Diğer çalışanlara güvenemiyordum her zaman en güvendiklerimle iş yaparım.
Gelen giden müşteriler derken gece olmuş kafenin kapanma vakti gelmişti.

Kendimi çok yorgun hissediyorum ve bugün kapanışa kadar kalamayacağım artık. Temizliğiydi sayımıydı derken 2 saatte öyle geçerdi. Ceketimi giydiğim gibi arabama ilerledim.

Sanki izleniyomuşum gibi geliyordu. Bunu sabahki olay olduğundan beri hissediyorum ve oldukça huzursuz oluyordum.

Arabayı çalıştırdıktan sonra yol üstünde çok sevdiğim profiterolden alıp eve geçtim. Galiba kar geliyodu. Hava buz gibi insanın kanını donduracak cinstendi. 20 dakikada eve geldim. Arabadan indiğim gibi eve koştum. Kansızlığı olan birine göre hava gerçekten çok soğuktu.

Anahtarı kapının deliğine sokarken gözüm kapının yanındaki saksıda mor bir kutu ve üzerinde bir not. Merakla kutuyu açarken içinden bir tane kırmızı gül ve bilek kısımlerı kemerli dışı deri ama içi yumuşacık bir eldiven çıktı.

Gerçekten çok güzellerdi. Gözüm nota kayarken bugün daha ne kadar afallayabilirdim onu düşünüyordum.

" Zamanı gelince tanışacağız Meleğim. Ellerin üşümesin."

***



Bir bölümün daha sonuna geldik arkadaşlar...
Bölüm nasıldı ? Hepinizin yorumlarını bekliyorum..

Eliz'e kutuyu gönderen kim?
Tahminlerinizi alabilirbiyimmm???

İyi akşamlar hepinize sağlıcakla kalın hepiniz. Sizi seviyorum..💜💜

NİRVANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin