Kimiz Biz? (Part 2)

51 7 3
                                    


Ertesi gün mesaim tahmin etmediğim kadar hızlı geçti çünkü bakanlıktan sürpriz bir denetleme almıştık. Bakımevinde bir kargaşa hakimdi, telefonum sürekli çalıyor ve normalde neredeyse hiç aranmadığım odalardan arayıp evrak talep ediyorlardı. Kapım da hiç durmadan açılıyor, hastane personelleri odama girip çıkıyor, karmakarışık arşiv kolilerini deşip duruyor sonra da ellerinde dosyalarla çıkıyorlardı. Bu kaos saat 17:00'ye kadar sürdü ve sonunda denetmenler gittiğinde tüm personel yemekhanede toplandı. Denetlemenin sorunsuz geçtiğini bildirdi Vosret ve herkese teşekkür etti. Personelde isteksiz ve zoraki bir alkış yükseldi. Ardından herkes dağıldı. Mesai bitmemişti ama aslında bittiğini biliyorduk. Kimse bu saatten sonra iş yapmayacaktı ve hemen hemen herkesin planı mesai saatini doldurana kadar sıcak çaylarını yudumlayıp çene çalmaktı.

Kahve makinesini ikinci kez doldurmuştum bugün. Arşivi denetlemeye gelen denetmenlere de ikram etmiştim ve her biri gözleri parlayarak kabul etmişti kahveyi. Kahve kıymetliydi ve eminim bize artı puan kazandırmıştı.

Satis elinde bir paketle girdiğinde kendime büyük bir fincan keyif kahvesi doldurmuştum. Satis'e koltuğu işaret ettim ve ikinci bir fincanı da onun için doldurdum. Oturmadan önce paketi masanın üzerine bıraktı. Anlaşılan yine yemekhanenin fazlalıklarını toplamıştı. Buna sevindim çünkü bugün yemekte soslu spagetti ve top köfte vardı. Belki soğuktu ama en azından konserve ya da sandviçten çok daha iyi bir seçenekti. Ayrıca torbanın içinde birkaç tane de elma gördüm ve bugünün üzüm günü olduğunu hatırladım. Haftanın iki günü hemşireler tüm odaları dolaşır ve elma ya da üzüm dağıtırlardı. Bu aralar üzüm bulmak biraz sıkıntılıydı. O yüzden bu hafta ikinci kez elma dağıtılmış olmalıydı.

Satis'le denetim hakkında biraz lafladık. Bütün gün bir odadan diğer odaya klasör ve evrak taşırken ve rutin hastane işleriyle uğraşırken çok yorulmuştu. Kahvesini yudumlarken mutluydu. "Dinliyorum."

Dün onu öylece bırakmıştım otoparkta ve bugün anlatacağıma söz vermiştim. "Soyadını öğrendim," dedim sessizce. Kapı kapalıydı ama yine de dışarıdan geçen birinin konuştuklarımızı duyması riskine girmek istemiyordum.

"Bunu dün de söylemiştin. Sanırım haklarında araştırma yaptırdın." Mut'un ilk mailinde gönderdiği dosyanın çıktısını uzattım ona. Gözleri kağıtlar üzerinde hızlıca gidip geliyordu. "İdeal aile, ha?" dedi sonunda. "Berbat birer yaşam sureti..."

"Bu bizim için bir şans." Tek kaşı soru sorar gibi gibi havaya kalkmıştı. "Horus hapiste. Uzun yıllar da orada kalacak gibi görünüyor. Yani burada karşılaşma gibi bir imkanları olmayacak. Sia ise..." Elindeki kağıtları işaret ederek "Durum ortada," dedim. Onun gibi birinin Rast'a adım atma şansı yok. Muhtemelen son nefesini Maska'da verecektir." Bunu duygusuzca söylemiştim ama durum ortadaydı. Orada yaşadığım yıllar boyunca yüzlerce fahişeyle karşılaşmıştım. Tek ve yegane evleri orasıydı ve hemen hemen hepsi Maska dışında bir yer görmeden hayata gözlerini yumuyorlardı. Üstelik Maska'dan 30 yaşını aşmayı başaran bir fahişeyle henüz karşılaşmamıştım. Yani pek şansı yoktu.

"Peki ya ufaklık?" Kafamdaki en büyük soru işaretine parmak basmıştı.

"İşte o tam bir muamma," dedim. Hiç doğmamış. Sanırım diğer tarafta buradakinden çok daha iyi bir hayat yaşadıkları için üçüncü bir çocuk şansları olmuş. Bu bizim için iyi çünkü burada hiç doğmamış bir çocuk risk de oluşturmaz." Bana hak verircesine başını salladı ve ardından duvardaki saate kaydı gözü. Aynı anda ben de baktım. Zaman dolmuştu.

Kahve fincanını masanın üzerine bıraktı, "Görüşmek üzere..." diye mırıldandı ve çıktı. Hızlıca bilgisayarımı kapattım ve Satis'in getirdiği poşeti çantama tıkıştırdım. Artık daha büyük çantalarla geliyordum işe. Durum bunu gerektirir olmuştu.

KAPI (KIYAMET ÖYKÜLERİ SERİSİ 1. KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin