Yakalanmıştım. Hem de en son yakalanmam gereken kişiye... Satis'e... Orada öylece duruyor, sinirli bir ifade ve öfkeden kocaman açılmış gözlerle bana bakıyordu işte.
"Seni sinsi şeytan..."
Aynen böyle demişti. Haklıydı da. Onu kandırmış, kaba tabirle ayakta uyutmuştum. Tam anlamıyla sinsi bir şeytandım işte. Buna karşı çıkacak ya da kendimi savunacak konumda değildim. Üstelik daha birkaç dakika önce berbat bir görüşme yapmıştım Horus denen şu adamla. Yani hiç havamda değildim.
"Sessiz ol."
Söyleyebileceğim tek şey buydu o an için. Hemşireleri başımıza toplamak istemiyordum. Bu yüzden koluna yapıştım ve hiç konuşmadan çamaşırhane merdivenlerine sürükledim onu. Şaşkındı. Neyin peşinde olduğumu anlamaya çalışıyordu ama şu anda ona açıklama yapabilecek durumda değildim. Bu yüzden de kolundan tutmuş onu merdivenlerden aşağı sürüklüyordum.
Koridora çıktığımızda "Sepa'yı ara," dedim. Şaşkınlıkla bana baktı.
"Sepa'yı ara diyorum," diye tekrar ettim. "Karına işin olduğunu söyle. Bana gidiyoruz."
Bir süre ciddi olup olmadığımı anlamak ister gibi bana baktı otoparka doğru ilerlerken. Sonunda telefonu eline aldı ve karısını aradı. Ne konuştuklarını dinlemedim. Şoför koltuğunda onu bekliyordum. Bir süre sonra kapı açıldı ve hemen yanıma oturdu. Sessizlik içinde otoparktan çıktık ama sessizliği bir yere kadardı. Sapağa geldiğimizde sonunda kendini tutamadı.
"Neler oluyor? Konuşacak mısın artık?"
Ne diyebilirdim ki? Bunu burada, araba kullanırken ve elimde hiçbir kanıt yokken ona nasıl anlatabilirdim? Muhtemelen yarı yolda el frenine davranır ve arabayı durdurur, sonra da arabadan kendini atarken bir yandan da Enstitü'nün Ruh Hastalıkları bölümünü arardı.
"Şimdi değil," dedim. "Eve gidene kadar bekleyemez misin?"
"Hayır." Cevabı netti. En azından ona bir açıklama borçluydum.
"Eve gitmek zorundayız, Satis. Çünkü olan biteni şu anda anlatmaya başlarsam benden uzaklaşmak için kendini hareket eden araçtan aşağı atarsın. Eve gitmek zorundayız. Eve gitmeliyiz ki ben de sana göstermem gerekenleri göstereyim. Bana inanmana ihtiyacım var, Satis. Ama burada olmaz. Buradayken bana asla inanmazsın."
Ciddi olup olmadığımı anlamak ister gibi yüzüme baktı. Bense bakışlarımı yola kilitlemeye çalışıyordum. Biliyordum ki ona baktığım sürece beni konuşmaya zorlayacaktı ve şu anda bunu istemiyordum. Ama Satis beni şaşırtacak bir sessizlikle yol boyunca kollarını göğsünde kavuşturup oturdu. Ta ki apartmanımın önüne gelene kadar...
"Eğer beni saçma sapan bir hikaye için buraya getirdiysen arkadaşlığımızı yeniden değerlendirmeye alacağım."
Onu duymamazlıktan geldim asansöre girerken. Aynadan öfke dolu bakışlarını görebiliyordum ama umursamadım. Bu beni korkutmuyordu. Beni asıl korkutan daha sonra olacaklardı.
İçeri girdiğimizde salonun ışığını yakmadan direk olarak yatak odasına geçtim. Satis de peşimden geldi ama girdiğim yerin yatak odam olduğunu fark ettiğinde kapının girişinde durdu.
"İçeri gir," dedim. Tek kaşı havada bana bakıyordu. Gözlerimi devirdim. "Satis, alınma ama tipim değilsin. Seni yatağa atmaya çalışmıyorum. Şimdi içeri gir."
Sesli bir şekilde nefesini verirken içeri girdi.
"Otur," dedim yatağı göstererek. Tedirginlikle birkaç saniye etrafına baktıktan sonra emrime itaat etti. Bense yere, yatağımın ayakucunda duran sandığın hemen önüne oturmuştum. Çantamdan çıkardığım eski anahtarla sandığı açtım ve içinden eski bir masa örtüsüne sarılı olan paket benzeri yığını çıkardım. Ardından da nasıl başlayacağımı düşünmeye başladım gözlerimi Satis'e dikmişken. Ama o beni beklemedi ve konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAPI (KIYAMET ÖYKÜLERİ SERİSİ 1. KİTAP)
FantasiaYa size, herkese yasak olan bir şeyi keşfederseniz? Ya aşılmaması gereken sınırları aştıysanız? Ya aslında ruh eşiniz sizinle aynı dünyadan bile değilse ve ona kavuşmanızın tek yolu onun dünyasını kurtarmaktan geçiyorsa? Kasra kendisine yasak olan o...