Portre (Part 2)

81 12 3
                                    


İçim rahattı, yanış bir şey yapmıyordum. Bunun bilinciyle hareket ediyordum ve bu yüzden de tedirginlik ya da huzursuzluk içinde değildim. Buna rağmen saate göz attığımda bir an için panikledim. Her ne kadar Buto'nun gelmesine daha birkaç saat olsa da en azından bir miktar hazırlık yapmalıydım. Ama evde kahveden başka ona ikram edebileceğim hiçbir şeyim yoktu.

Bir an için alışverişe çıkmayı düşündüm ama bunu yapmak istemiyordum. En azından bugün değil. Bu yüzden yeniden bilgisayarın başına geçtim ve İsis'in sürekli bahsettiği şu nefis ikramlıkları satan pastanenin sitesine girdim. Oldukça iştah açıcı görünen pastalar, kurabiyeler, çörekler ve minik keklerle doluydu site. İsis, ona gittiğim çoğu zaman buradan bir şeyler sipariş ederdi ve şimdiye kadar hiç şikâyetçi olmamıştı.

Bu yüzden hızlıca bir göz gezdirdikten sonra muz kremalı minik keklerden, kurutulmuş sebzeli kurabiyelerden ve cevizli tarçınlı çöreklerden sipariş ettim. Adres bilgilerimi girdiğimde sitenin bana verdiği maksimum teslimat süresi 30 dakika idi. Bu benim için yeterliydi.

Bu işi de hallettikten sonra, tavan arasına dair tüm kanıtları ortadan kaldırmadan önce çalışma masamın çekmecesinden el tarayıcımı çıkardım ve dizüstü bilgisayarıma bağladım. Bunu uzun zamandır, neredeyse enstitüden mezun olduğumdan beri kullanmamıştım. Hatta bir daha kullanma şansımın olmayacağından neredeyse emindim ama işte şimdi, hem de asla aklıma gelmeyecek bir işin peşindeyken kullanıyordum.

Tarayıcı çalışmaya hazır olduğunu gösteren uyarı sesini çıkardığında, Artem'e ait olduğundan neredeyse emin olduğum karakalem çizimin olduğu sayfayı baştan aşağı taradım. Böylece resim artık bilgisayarımdaydı. Yazıcıdan bir çıktısını aldıktan sonra bir kopyasını da sürekli yanımda taşıdığım flash diskimin içine attım.

Buto geldiğinde ortalıkta onu şüphelendirecek hiçbir şey olmasını istemiyordum. Bu yüzden günlüğü ve gazete kupürünü de içine koyduğum korku romanını alıp yatak odamda, yatağımın ayakucunda duran, kapağından kocaman bir asma kilidin takılı olduğu antika sandığın içine koydum.

Bu sandık kimsenin görmemesi gereken şeyleri saklıyordu çoğu zaman. Mesela babamın benim için getirdiği ve asla sahip olmamam gereken o kitabın, Hayvan Çiftliği'nin bir kopyası, Maska'daki zamanlarıma ait bazı eşyalar ve yine babam ve benden başka kimsenin sahip olduğumu bilmediği katana...

Sandığın içindekilere geçmişin anılarına dalmadan bakmak neredeyse imkânsızdı. Neyse ki bunu yapmak için çok fazla zamanım yoktu. Zilin sesi daldığım düşüncelerden sıyrılmamı sağlamıştı. Diafonun hemen yanındaki kameradan, gömleğinin cebinde minik bir top kek arması olan genci görünce şaşırmıştım. Henüz yirmi dakika olmuştu ama görünüşe göre teslimatım gelmişti bile.

Teslimatçı gencin elindeki koca kutuyu alıp kendisini iyi bir bahşişle yolcu ettikten sonra kutuyu açtım ve karşımdaki manzaranın keyfini çıkardım. Hepsi nefis görünüyordu ve bu görüntü karşısındaki muhtemel yüz ifadem oldukça acıktığımı belli ediyordu. Bu yüzden kutunun içindekilerden birkaç tanesini bir tabağa koyup yeniden bilgisayarın başına geçtim. Buto gelmeden önce ikramlıklara saldırdığım için hiç de pişmanlık duymuyordum.

Tarçınlı cevizli çörekten kocaman bir ısırık alırken bir yandan da arama motorunu açtım ve arama çubuğuna Paralel Evren yazdım. Şimdiye kadar aşina olmadığım bu tabir ile ilgili tahminimden daha az bilgi çıkınca pek de şaşırmadım. Sadece birkaç sitede yayınlanmış birkaç makale vardı ama bu makaleler de bizzat paralel evrenlerle ilgili değildi. Yalnızca içinde paralel evren kelimesinin geçtiği birkaç cümleyi yakaladığı için bulmuştu arama motoru bu makaleleri. Yani aslında hiçbir işime yaramıyorlardı.

KAPI (KIYAMET ÖYKÜLERİ SERİSİ 1. KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin