Çalışan insanlar için hafta sonunun gelmesi belki de en büyük motivasyon kaynağıdır. Cuma günü yaklaştıkça gelen o heyecan ve geçmek bilmeyen son saatler... Cuma akşamı mesai bitimiyle birlikte başlayan kırk sekiz saatlik özgürlük... Tüm hayallerini o kırk sekiz saatte gerçekleştirebilecekmiş gibi yaşar çoğu o kıymetli hafta sonunu. Ta ki Pazar gecesi gelip kum saati tersine dönene kadar... Bununla birlikte neredeyse herkes Cuma gecesi olduğunda sonunda o lanetli zamanın geleceğini düşünmemeyi tercih eder.
Bense uzun zamandır bir anlam ifade etmeyen hafta sonlarından birine, bu kez her zamankinden daha fazla azap verici şekilde adım atmıştım. Benim yaşımdaki Rast'lı kadınların yaptığı gibi hafta sonunu arkadaşlarıyla alışveriş yapıp ardından kahvesini içerken kendisine çok büyük gelen anlamsız dertlerinden yakınma, muhtemelen ikinci kez giymeye fırsat bulamayacağı ve sayısını unuttuğu giysilerine birkaç tane daha ekleme, gece kulüplerinde sonunda midesindeki her şeyi çıkarana kadar içip dans etme ritüelinden olabildiğince uzak durmaya çalışıyordum. "Olabildiğince" burada önemli bir kelimeydi çünkü her zaman bu duruma karşı verdiğim savaşı kazanamıyordum. Bazı savaşlar kazanılamazdı ve içinde Isis'in olduğu savaşlar da bunlardandı. Isis de o Rast kadınlarından biriydi ve ona olan sevgim onun bu tarafını görmezden gelmemi sağlıyordu. Bu konuda elimden hiçbir şey gelmeyeceğini bildiğim için de yapabileceğim tek şeyi yapıyor ve bir hafta sonu planları hakkında bir arama almamak için dua ediyordum.
Sanırım Ateş Topu'ndaki son vukuatımdan sonra Isis bir süre için beni planlarına dahil etmek istemiyordu. Aslında bunun tam olarak doğru olmadığını biliyordum. Doğru cümle şöyle olmalıydı. Ateş Topu'nda Haurun'la yaşananlardan sonra arkadaşlarının kıskançlık kaynaklı öfkeleri Isis'in beni yakın zamanda aralarına dahil etmesini engelliyordu. Bu cümleyi kafamdan geçirmek bile mutlu ediyordu beni. Isis'in arkadaşlarından bir tanesini bile sevmiyordum ve onları rahatsız etmiş olmak beni çok mutlu ediyordu. Ayrıca yaptığım şey beni bir süre için Isis'in hafta sonu ritüellerinden uzak tutacaksa, bunu daha sık yapmayı bile düşünebilirdim. Aklımdan bunu geçirdiğimde sırıtmama engel olamadım.
Bununla birlikte bu hafta Isis'in ritüellerine maruz kalmadan da yeterince berbattı. Çünkü Horus'a öyle bir şey sunmuş ve onu öyle bir halde bırakmıştım ki artık buradan sonrası için her şey boşluktan ibaretti. Önümü göremiyordum. Ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kalbimden geçen dilekle aklımın söyledikleri bambaşkaydı. Kalbim Horus'un kardeşlerini de alıp benimle geleceğini söylüyordu. En doğru olan buydu çünkü. Ama aklım Horus'un tanıdığı, bildiği ama artık güvenli olmaktan çok uzak olan dünyasını, tek bir santimetrekaresini bilmediği ama onun için belki de en güvenli yer olan bu dünyaya tercih edeceğini söylüyordu. Kalbimle aklımın birbirlerine karşı verdiği bu savaş da beni çileden çıkarıyordu. Ama beni en çok çileden çıkarak şey buna bütün hafta sonu katlanmak zorunda kalacak olmamdı.
Bir şeyler yapıp bu 48 saatlik süreyi atlatması gerekiyordu. Geceler kolaydı. Uyku ilaçları bunun için vardı. Saatlerce gözlerinizi tavana dikili, uykusuz geçecek geceler için... Peki ya gündüzler?
Gece içtiğim ilaç yüzünden Cuma gecesi birden Cumartesi sabahına dönmüştü ama işte şimdi yatağın içinde kendime bu soruyu soruyordum. "Peki ya gündüzler?" Aklıma bir şey gelmiyordu ama bir şeyler bulmak zorundaydım. "Kahvaltı iyi bir başlangıç olabilir," diye geçirdim içimden. Yataktan neredeyse yuvarlanarak kalktım. Depresif hissettiğim zamanlarda kendimi yorgun hissediyordum. Saatlerce koşmuş gibi yorgun. Sırtında çantasıyla tırmanış yapmış kadar yorgun. Ellerinde alışveriş çantalarıyla Rast'ı bir uçtan bir uca dolanmış gibi yorgun. Sabahtan akşama kadar hiç durmadan yüzmüş kadar... Aynı şu anda hissettiğim gibi...
Hızlı bir şeyler yemek istiyordum. Buzdolabından üzerinde Tahıllı Krep yazan plastik şişeyi çıkardım. Tüm gücümle sıktım ve içinden kahverengi yoğun bir harç akmaya başladı kızgın tavaya. Beş dakika sonra içine dolapta bulduğum tüm çiğ tüketilebilir sebzeleri ve kalan tüm peynirini doldurup dürüm yaptığım krepi kemiriyordum ayaküstü. Kahve ve krebin kokusu karışmış, mutfağı içinde bulunduran salonu huzur verici bir koku doldurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAPI (KIYAMET ÖYKÜLERİ SERİSİ 1. KİTAP)
FantasiaYa size, herkese yasak olan bir şeyi keşfederseniz? Ya aşılmaması gereken sınırları aştıysanız? Ya aslında ruh eşiniz sizinle aynı dünyadan bile değilse ve ona kavuşmanızın tek yolu onun dünyasını kurtarmaktan geçiyorsa? Kasra kendisine yasak olan o...