Ses Kaydı (Part 2)

79 14 0
                                    


Ben ofisime giderken o da çıkışa doğru yönelmişti. Elimdeki sandviçleri çantama tıkıyordum ama gözüm penceredeydi. Satis'in sürekli hurda diye bahsettiği o küçük arabasına binip uzaklaşmasını seyrederken içim rahatladı. Hemen ofisimden dışarı attım kendimi. Zamanım azalıyordu. Saati kaçırmak istemiyordum. Bu yüzden de gürültü çıkarmamayı çok da umursamadan koşturdum çamaşırhane merdivenlerinde. Şansıma etrafta kimse yoktu. Bunun rahatlığıyla paldır küldür tırmandım tavan arası merdivenlerini ve hemen kapağı kapattım.

Artık iyice alıştığım ve neredeyse atmam gereken adımları, basmam gereken yerleri bile ezberlediğim eşya yığınlarıyla dolu o yolu olabilecek en kısa sürede aşar aşmaz bir an bile duraksamadan kilidi açtım ve bir hışımla içeri daldım.

Tavan arasına girerken çıkardığım sesler dışında hiç kimseye ait bir ses yoktu içeride. Boşunaydı bütün bu koşturmaca. Buna rağmen pişman değildim. Belki kimse olmayabilirdi ama olma ihtimali vardı. Bu ihtimali Satis yüzünden yok etme niyetinde değildim.

Etrafa şöyle hızlı tarafından bir göz attım ama etrafı turlamadım. Bunun yerine karşılaşacağımı bildiğim görüntüye doğru hareket ettim. Elbette ki bir gece önce bıraktıklarım artık yoktu. Ama farklı olarak bıraktığım yiyeceklerin yerinde ağzı açık bir şekilde bir zarf duruyordu. Bir gece önce bıraktığım zarf...

İyice yaklaştım ve yerden zarfı aldım. İçi boştu. Yiyeceklerle birlikte zarfın içindeki yazıyı da almışlardı. Bu artık kesindi, notum yerine ulaşmıştı. Bu beni biraz daha cesaretlendirmişti. En azından yiyecekleri alan kişi ya da kişiler beni az da olsa kaile alıyorlardı. Bu güzel bir şeydi. Bu yüzden bu sefer yiyeceklerin yanına ses kayıt cihazını koyarken biraz daha umutluydum.

Kapıdan çıktığımda telefonuma bir operatör mesajı geldi. Aranmıştım. Mesaja baktığımda numarayı hemen tanıdım. Annemdi. Bir an için kalbim çarptı. Acaba önemli bir şey mi olmuştu? Beni neden aramıştı ki? Ama sonra yavaşça sakinleşmeye başladığımı hissettim. Sanırım o gece onun yanına giderken ona istediği zaman beni arama iznini vermiştim. Ya da en azından o öyle sanıyordu. Tabii aramalarına cevap vermediğimde ya da geri dönüş yapmadığımda aslında öyle olmadığını anlayacaktı er ya da geç.

Eskiden her şey ne kadar da farklıydı. Annem benim için çok özeldi o zamanlar. Özellikle de en yakın arkadaşımın annesiyle, daha doğrusu üvey annesiyle karşılaştırıldığında. İsis bize geldiğinde hemen Vosret'le annemin hareketlerini gözlemler, karşılaştırdık. Bu bizim için eğlenceden ziyade hayatın bir özetiydi. Annem bizim hayattan beklentimiz, Vosret ise hayatın bize sunacağıydı. Bu kadar sorumluluk sahibi olma duygum belki de Vosret sayesinde gelişmişti.

Bizim evdeyken istediğimizi yapabiliyorken İsis'in evindeyken hep bir kurallar çerçevesi vardı. Vosret evde yoktu ama kendisinin emirlerini ve yasaklarını uygulayan kusursuz askeri, bakıcı Nun vardı. İsis'in evindeyken çikolata kreması kavanozuna kaşıklarla saldıramazdık. On bir yaşındaydık ama bunu yapamayacağımızın farkındaydık. Bizim evde ise o çikolatayla duvarları bile boyayabilirdik. Evet, belki annem buna kızardı ama sonuçta biz çocuktuk ve annem çocuk olduğumuzun farkındaydı.

Zaten çocukken hiçbir sorun yoktu. Yani en azından ben öyle biliyordum. Ama sonra babamın ölümünün ardından o yemeği yemiş, o konuşmayı yapmıştık ve her şey değişmişti. O anı çok net hatırlıyordum. Yaptığı şeyin savunulacak bir tarafı yoktu ama yine de sanırım bunun için zemin hazırlamaya çalışıyordu. Ama söylediği şeyleri sindirmeme yarayacak hiçbir sözcük yoktu bu dünyada. "Taşıdığım soyadını kötü gösterecek bir şey yapmadığım sürece istediğim kişiyle istediğim hayatı sürmekte özgür olduğumu söyledi baban," demişti. "Ondan alabileceğimin en fazlası buydu. Bu yüzden ben de kabul ettim. Bir süredir de istediğim şekilde olmasa da, istediğime yakın bir hayat yaşıyorum. Seviyorum ve seviliyorum."

KAPI (KIYAMET ÖYKÜLERİ SERİSİ 1. KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin