3k olmuşuz 😭 sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum~
bir haftadır şehir dışındaydım ve telefonu elime alacak zamanım bile yoktu bu yüzden geciktim biraz, ama umarım keyif alırsınız~
Görülecek bir hesabım vardı.
Dongmin denen herife vermem gereken büyük bir ders vardı.
Bir süre daha burada kalacak ve bize karışacak gibiydi. Donghyuck'un daha fazla sıkıntı çekmesine tahammülüm yoktu. Dünkü duygu yüklü konuşmamız sonucunda bir şeyler yerine oturmaya, duygularım körüklenmeye başlamıştı. Lee Donghyuck için önemli biri olmak istiyordum. Her zaman elinden tutacak biri.
Buna izin vermiş gibiydi. Şu an adımlarımın zorla adresini öğrendiğim Lee Dongmin'in evine gitmesinin başka açıklaması olamazdı. Kalbim ağzımda atıyor, ellerim gerginlikten titriyordu. Soğuk soğuk terliyordum. Hava kararmış, sokak sessizliğe boğulmuştu. Bu sessizlik bile oldukça gürültülüydü.
Evini uzaktan görebiliyordum. O an duraksadım.
Ne yapacaktım ki?
Anlık bir sinirle evden çıkmış ve kendimi burada bulmuştum. Aklımda buna dair hiçbir fikir yoktu. Ne yapabilirdim? Ne demeliydim?
Donghyuck'a yaptığı şeyler içimi öylesine bir kinle doldurmuştu ki, hiçbir şey düşünmeden çıkıp gelmiştim. Tek istediğim Donghyuck'tan uzak durmasıydı. Bunu dile getirmeliydim.
Sağlıklı düşünemediğimin farkındaydım. Sepebleri ve sonuçları birbirine bağlayamıyordum. Ayrıca Donghyuck'u deliler gibi sevdiğimi ağzımdan kaçıracak olursam ve bu Donghyuck'un kulağına gidecek olursa onda bana karşı oluşacak yargı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bu beni geri çekiyordu.
Belirsizlik ile dolu olduğum için kendime bağırıp çağırmak istiyordum. Sinirden ellerim titriyordu ve ev sadece üç metre uzağımdayken tüm düşüncelerim birbirine karışmıştı. Geri dönüp dönmemek arasındaydım. Zihnim bir yandan bir korkak olduğumu tekrar edip duruyor, bu kendime olan sinirimi arttırıyordu. Kendimi, kendime kanıtlamak için gidip zili çalmak üzereyken zihnim bu defa farklı bir şey söylüyor, olabilecek kötü şeyler konusunda beni uyarıyordu. Bu sefer ise geri dönüp Donghyuck'u korumak istiyordum. Elimden tek gelebilecek buymuş gibi. Fakat içimde Dongmin'e karşı olan nefretim ve düşmanlığımın bir hacmi yoktu. Birçok belirsizlik içerisinde sallanırken kendime hakim olamayarak etrafımı çepeçevre sarmış duvarladan birine tekme attım. Sinirle bağırıyor ve tüm hıncımı duvardan çıkarıyordum. Karşımda yüzsüzce sırıtan bir Dongmin varmış gibiydi. Söylediğim tüm hakaretler hiç gücüne gitmiyor gibi görünüyordu. Donghyuck'a yaptıklarına rağmen bu yüzsüz görüntüsü zihnime yansıyor bile olsa gerçekte de pek bir farkı olamayacağını düşünüyor, kapısını çalmaktan vazgeçiyordum en nihayetinde. Yüzünü parçalara ayırmak, yaptığı şeylerin insanlığa sığmadığını bağıra çağıra ona öğretmek istiyordum. Ama beni engelleyen bir şey vardı. Donghyuck'u kaybetme korkusuydu bu belki de.
Dayanamayarak yorgunlukla kendimi yere bıraktım. Ellerim çizilmişti ve bazı yerler kanıyordu. Sinirim tamamen geçmiş sayılmazdı ama kendimi biraz da olsun dizginleyebilmiştim. Hızlı soluklarımın sokakta hafif bir yankı oluşturduğunu duyabiliyordum. Aynı zamanda insanların bu gürültümü fark etmemiş olması oldukça şaşırtıcıydı.
Ayağa kalktım ve işimi sessizce halletmeye karar verdim. Bunu gürültülü bir tartışmaya çevirmeden halledecektim. Kalbim heyecanla atıyorken yavaşça ilerlemeye devam ettim. Gerginlikten ve acıdan titreyen ellerim zile tırmanırken arkamdan birinin adımı seslendiğini duydum.
"Minhyung!" Ardından koşturan adım sesleri bana yaklaştı. Arkamı dönemeden Chaeyeong abla yanımda bitmişti.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" derken kolumu tuttu ve indirdi. Ardından bakışları yara dolu ellerime kaydı. Gergince yutkunurken endişeli bakışları gözlerimi buldu.
"Ne yaptın?" Birkaç adım geri gittim. Omuz silktim sonra.
"Sinirimi çıkarmaya çalıştım."
"İşe yaramışa benzemiyor." dedi ardından. Bana kızdığını fark etmiştim. "Ben sana halledeceğim demedim mi, neden kendine zarar veriyorsun? Ya Donghyuck seni görseydi?" İşte burada bakışlarım tekrar ona döndü.
"Donghyuck görseydi mi?" Bir şeyi ağzından kaçırmış gibi tedirginliğe düşmüştü. "Ne demek oluyor bu?" diye sorsam da içime oldukça büyük bir kurt düşmüştü.
"Neler oluyor?" Gözlerini kaçırdı.
"Donghyuck içeride." dedi. "Dongmin ile konuşuyor."
O an kalbim; üzüntü, kıskançlık, sinir ve en çok da hayalkırıklığı ile paramparça olmuştu.
Lee Donghyuck, ilk defa beni böylesine bir hayal kırıklığına uğratmıştı.
Bacaklarım ağrıyordu. Dudaklarım titriyor, gözlerim doluyordu.
"Ne?" Konuşmakta zorlanıyordum. En çok da kalbim acıyordu. İnanmakta ve idrak etmekte güçlük çekiyordum. "Bir daha onunla konuşmayacağını söylemişti." Chaeyeong abla yanıma yürüdü ve koluma girerek sokaktan beni çıkardı. Ben zorla gözlerimi silerken bir parka gelmiştik. Hava iyice kararmıştı ve hafif bir meltem esmeye başlamıştı. Çalıların önünde kalan bir banka oturduk. Bir süre bekledi, ben de sessizce ağladım.
"Aslında ben de buraya geldiği haberini sonradan öğrendim. Haberi alır almaz evden çıkıp geldim zaten. Onu geri götürmek için." En azından arkamdan oyun çevirmemişlerdi.
"Eminim eskiden olan ilişkilerini geri istemek için gelmemiştir. Muhtemelen ondan tamamen kurtulmaya çalışıyordur."
"Ama zarar görecek." dedim hıçkırırken. "Zarar göreceğini biliyor. Önceden yaşadığı zorlukları atlatamamışken bu adamın tekrar çıkması ve onunla konuşmaya çalışması sonucunda zarar göreceğini çok iyi biliyor. Ona yardımcı olmak istiyorum ama..."
"Onu kaybetmekten korkuyorsun." Cümlemi bitirdiğinde başımı hafifçe sallamıştım.
"Belki de sadece ona güvenmelisin. Kendi başına halledebileceğini düşünüyorsa ona inanmalısın, şu anda en çok ihtiyacı olan şey. Ayrıca eminim ki en sonunda senin güvenini boşa çıkarmayacaktır. Lütfen kendini hırpalama. Üzüldüğünü ve güveninin kırıldığını biliyorum ama... Biraz alttan almalısın." Bakışlarımı kaçırdım.
"Bilmiyorum. Belki de eve gidip hiçbir şey olmamış gibi bana anlatmasını beklemeliyim." Ayağa kalktım.
"Seni bırakabilirim." O da ayaklanınca kafamı iki yana salladım.
"Teşekkür ederim, kendim gideceğim. Sana iyi geceler." Yürümeye başlayınca arkamdan "Sana da." dediğini duymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wretched // mark.hyuck
FanfictionSen ısrarla gözlerini kaçırırken ben çoktan onlara tutulmuştum bile. * Lee Minhyung yaşıtları gibi deli dolu bir hayattan ziyade beklemeyi tercih ediyordu. Gerçekler için bekliyordu. Ve bu gerçek, çok ani bir şekilde hayatına dahil olmuştu. Minhyun...