yirminci bölümü deviriyoruz ya ağlarım şimdi
Haftalar geçmiş, okullar kapanmış ve bir gece buluşmuş soğuk şeyler içerken Dongmin'in gittiği haberini almıştık. Temelli. Bir daha bize bulaşmayacak gibiydi, sözünü tutmuştu. İnanması oldukça güç olmasına rağmen atlatmıştık. Rahattık ve en önemlisi Donghyuck mutluydu. Çok mutluydu. Sınavı atlatmıştık ve şu an tek isteğimiz yarışmadan iyi bir puan almaktı.
Yarışma sonuçlarının açıklanmasına bir gün vardı. Yarışmadan öncesinden başlayan ve şu ana kadar uzayıp giden uzun bir süreç vardı ve dediğim gibi, Donghyuck ileyken zaman her zamankinden daha hızlı geçiyordu. Ruhum saniyeler içerisinde yüzlerce yer geziyor ve asla yorulmuyor gibiydi. Lee Donghyuck böyleydi, insan üzerindeki etkisinin şakası yoktu ve ben sadece bir aşıktım.
Aşık, hem de nasıl. Hislerimin yanılgısı yoktu ve ben başa çıkmakta zorlanıyordum. Karşılık alamamaktan oldukça korkarken her hareketiyle bana ümit vermesi kalbim için fazlaca zorluk çıkarıyordu. Bazenleri öyle ki, kalbimi söküp atasım geliyordu fakat buna rağmen Donghyuck'u gördüğümde içime dolan sıcak his beni dünyanın en mutlu insanı yaptığı için şükrediyordum. Sevilebilecek en doğru insanı seçmiştim. En mükemmelini. Onu sevmek canımı yaktığı kadar mutluluk da veriyordu. Olgunlaşmıştım. Donghyuck ile büyümüş gibiydim. Donghyuck benim miladımdı sanki. Her şey onunla başlamış ve onunla son bulacakmış gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Dünyaya gözlerini yeni açmış ve her şeyi öğrenmeye hazır bir bebek gibiydim ilk kez onunla tanıştığımda. Bana bir anda her şey olmuştu. Bu dünyayı anlatan, koruyup kollayan bir anne, baba; dertlerimi dinleyip yanımda duran bir arkadaş, tüm duygularımı kontrol eden bir sevgili. Bundan memnundum, en ufak şeyin değişmesine tahammülüm yoktu.
Duyguların yoğunluğuyla iç çektim. Balkon kapısını iyice açtım ve yatağıma uzandım. Telefonumu elime aldığımda Donghyuck'tan bir mesaj olduğunu gördüm. Kalbim hızlanmaya başlarken mesajı açmıştım.
d: →Heyecanlı mısın?
m: →Hem de nasıl! Asıl seni sormalı.
→Sende durum nasıl?
d: →Heyecandan ölmek üzereyim ve uyuyamıyorum.
→Ya kazanamadıysak?
m: →Öyle düşünme!
→Hepimiz çok iyi iş çıkardık ve sonuncu olsak bile önümüze açılan büyük bir kapı var.
→Hâlâ diğer okullara da başvuru yapabiliriz.
d: →Öyle olursa yine birlikte başvururuz, değil mi?
Bu çocuk benden ayrılmak istemiyor gibiydi. Hoş, ben de buna niyetli değildim.
m: →Elbette!
→Şimdi uyumaya çalış. Yarın uzun bir gün olacak.
d: →Haklısın.
→İyi geceler!
m: →Sana da.
Böylece kısa konuşmamız sonlanmıştı. Her ne kadar onu sakinleştirmeye çalışsam da durum bende de aynıydı. Heyecandan titriyordum ve gözüme bir gram uyku girmiyordu. Olası ihtimalleri zihnimde ölçerken aslında kazanmasam bile çok önemli olmadığını fark etmiştim. Çünkü Donghyuck her halükarda benimle birlikte kalmak istiyordu. Gururum okşanmış, kalbim aşırı sevgiyle çarpmıştı. İçim umutla dolarken hâlime biraz da acımıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wretched // mark.hyuck
Fiksi PenggemarSen ısrarla gözlerini kaçırırken ben çoktan onlara tutulmuştum bile. * Lee Minhyung yaşıtları gibi deli dolu bir hayattan ziyade beklemeyi tercih ediyordu. Gerçekler için bekliyordu. Ve bu gerçek, çok ani bir şekilde hayatına dahil olmuştu. Minhyun...