Ring ring.
Cumartesi olmasına rağmen sabah sekizde gözlerimi aralamama sebep olan şey, ısrarla çalan telefonumdu. Nisan ayına girsek bile örtmeye devam ettiğim kalın yorganımı üstümden iterek telefonumu masamdan aldım. Beni asıl şaşırtan ve uykumu hızla açan ise arayan kişinin Donghyuck olmasıydı.
Birkaç kez yutkundum ve aramayı cevapladım. Sesimin uykulu çıkmasını engelleyemezken konuşmuştum. "Efendim?"
"Günaydın. Bu saatte uyandırmak istemezdim." Onun sesinin de benimkinden aşağı kalır yanı yoktu. Sadece, onunki hâlâ oldukça kalp hızlandırıcıydı.
"Sorun değil." Saçlarımı kaşırken doğruldum ve duvara yaslandım. Arayan kişi başka herhangi biri olsa bu sorum olabilirdi belki de.
"İyi o hâlde. Chaeyeong abla aradı az önce. Sana haber vermemi istedi, başka işleri varmış çünkü. Bildiğin gibi yarışmaya neredeyse bir buçuk hafta kaldı ve Seul'de düzenlenecek. O yüzden ulaşım ve konaklama işlerini halletmemiz lazımmış. Öğlene kadar dersi varmış ama öğleden sonra boşmuş. Çalıştığımız kafede buluşacakmışız. Onları ayarlamamız lazım yani." Bu kadar yaklaşmış mıydı?
"Tamam, anladım. Orada olacağım."
"Saat birde."
"Tamam." Burası aramayı sonlandırmamız gereken kısımken kendimi tutamadım. Oysaki birkaç saat sonra canlı olarak görecektim onu. "Nasılsın peki?"
"İyiyim, hastalanmışım biraz gerçi." Dün akşam sapasağlamdı oysa. Bu beni endişelendirmişti. "Saçlarım ıslak uyumuşum da."
"Saçlarını kurutmalısın." İç çekerek konuştum. Kendine dikkat etmemesi beni deli ediyordu. "Umarım hemen iyileşirsin."
"Umarım... Sen nasılsın?"
"Seninle konuşunca daha iyi oldum."
*
Kafenin kapısını iterken üstteki minik çan ötmüştü. Kapı arkamdan yavaşça kapanırken gözlerim boş bir yer aradı. Henüz gelmediklerini biliyordum. Fakat görünüşe bakılırsa yanılmıştım çünkü bana el sallayan Donghyuck oldukça dikkat çekiyordu. Hızla yanlarına adımlarken fark ettiğim şey yine aynı masa olmasıydı. Hangi masadan bahsettiğimi adınız gibi biliyorsunuz.
"Merhaba."
"Hoş geldin." Donghyuck'un yanındaki boş sandalyeye otururken ses kirliliğinin arasından kalp atışlarımın duyulmasından çok korktum. Zira ben çok net bir şekilde duyuyordum.
"Nasılsın?" Chaeyeong abla dirseği masaya, yüzü eline yaslı bir şekilde konuştu.
"İyiyim. Siz nasılsınız?" İkisinin de ağzından iyiyim gibi birer mırıldanma dökülmüştü. Garson yanımıza geldi ve siparişlerimizi aldı. Ardından konuşmaya başladık.
"Yarışma hakkında bir e-posta aldım. Bizim sorumluluğumuzu üstlenmiyorlarmış. Her şeyi kendimiz halletmemiz lazımmış. Donghyuck söylemiştir sana zaten." Kafamı salladım.
"Yarışma önümüzdeki hafta pazartesi. Dokuz günümüz var. Ama ben şöyle düşündüm," O sırada gelen siparişlerimiz masaya bırakıldıktan sonra buzlu içeceğinden bir yudum aldı ve konuşmaya devam etti. "Cuma akşamı siz okuldan çıktıktan sonra gideriz ve birkaç gün gezeriz. Yarışma için alışveriş yapacaksak oradan da yapabiliriz. Hem siz de dinlenmiş olursunuz. Yeterince prova yaptık diye düşünüyorum. Ayrıca yeterince hazır olduğunuzu da." Donghyuck'un bana karşı olan bakışlarını yakalamıştım. Ona dönerken onay almak ister gibi olan ifadesine karşılık kafa salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wretched // mark.hyuck
FanficSen ısrarla gözlerini kaçırırken ben çoktan onlara tutulmuştum bile. * Lee Minhyung yaşıtları gibi deli dolu bir hayattan ziyade beklemeyi tercih ediyordu. Gerçekler için bekliyordu. Ve bu gerçek, çok ani bir şekilde hayatına dahil olmuştu. Minhyun...