helloo sınavlarım sonunda bitiyor ve bir yazma seferberliği yapabilirsem yarıyılda bu hikayeyi bitirebilirimm
ve şimdiden olacaklar adına özür dilerim, iyi okumalar :*
Donghyuck'u zor bela eve getirebilmiştim. Yolda her an tekrar bir ağlama krizine girme riski beni çok endişelendirmişti. Muhtemelen o da zor dayanmış olacak ki odama girer girmez yatağımdan atlayıp koşarak yanına gelen kediyi bile görmezden gelerek ağlamaya başlamıştı. Onu böylesine üzen neydi, anlamıyordum. Şu durumda sorarak üstüne de gitmek istemiyordum. Tek yapabileceğim şey omzunu sıkmaktı. Vücudu hıçkırıklar ile sarsılıyor, ama asla başını dizlerinden kaldırmıyordu.
Bir süre geçti böylece. Bir şey yapamamak benim de ağlamak istememe sebep oluyordu. Dayanamadım sonra ve adını söyledim. Ardından "Sorun ne?" diye sordum.
"Sorun benim." En sonunda başını kaldırmıştı. "Sorun önceden yaşadıklarımı atlatamamış olmam." Kafam gittikçe karışıyordu.
"Ne yaşadın ki?" Alacağım cevaptan ölesiye korkuyordum. Sebebini bilmiyordum ama içimdeki gerginliğe mani de olamıyordum. Kaçırdığı bakışları iyiye işaret değildi. Söyleyemekte kararsız gibi duruyordu. Korkuyor hatta utanıyor gibi görünüyordu. Dudaklarımı dişlemeye başlamıştım.
"Dongmin..." diye başladı en sonunda.
"Nasıl söylemeliyim ki?" Gülerek gözlerini silmişti. Samimiyetten oldukça uzak bir gülümsemeydi, Donghyuck'a hiç yakışmamıştı.
"Muhtemelen bu anlattıklarından sonra bakış açın değişecektir, yani bana karşı. O kadar pişman ve kırgınım ki..."
"Donghyuck, bana bakar mısın?" Tırnaklarıyla oynuyordu. Kolunu tuttum hatifçe ve bana bakmasını sağladım.
"Her insan hata yapar, tamam mı? Seni eleştirmeyeceğim. Bu hakka sahip değilim. Senin yaptığından kat ve kat kötüsünü yapmış da olabilirim. Tek yapabileceğim sana tavsiye vermek olacaktır. Bu yüzden lütfen rahatla." Derin bir nefes verdi ve yavaşça başını salladı.
"Tamam." Bir süre sessiz kaldı, sonra tekrar konuşmaya başladı. "Yaklaşık üç yıl önce Dongmin, Chaeyeong abla ile çaldığımızı duymuş ve bize katılmak istemiş. Başlarda sadece birlikte çalıyorduk. İlerisi yoktu. Fakat zaman biz olduğumuz yerde sayarken ilerlemiyor. Aramız yakınlaşıyordu. Ona karşı ilgim vardı." Bu cümle birisi sertçe boğazımı sıkıyormuş gibi hissettirmişti.
"Küçüktüm, daha önce bir sevgilim olmasını bırak, birinden hoşlanmamıştım bile. Onun çok eşsiz olduğunu düşünüyordum. Kötü özelliklerine, kişiliğine gözlerim kördü. Aklım hep onunla doluydu ve en sonunda dayanamadım. Bir gün ansızın söyledim hislerimi. Kocaman gülümsedi. Belki de bu gülümseme ile yapacağı şeylerin üstünü örtmüştü, bilmiyorum. Tek bildiğim ne kadar mutlu olduğumdu. Yaşayacaklarımdan bihaberdim. Çekeceğim acıların hepsini göze alarak çıkmıştım bir yola ama beni uyaracak bir kişiye bile sahip değildim. Herkesin gözünü boyamıştı. Herkesin gözünde mükemmel birisiydi. Kibar, efendi, derslerinde başarılı, yardımsever. Ama sadece koca bir yalancıydı." Sesi titremeye başlamıştı, muhtemelen tekrar ağlayacaktı. Ama Dongmin için miydi yoksa kendisi için mi?
"Kusurlarımla dalga geçmeye bayılıyordu. Daha yayı bile tutamıyorsun. Yine mi düşük aldın? Çok kilo almışsın. Ailenin her gün eve bilerek geç gittiğinden haberi var mı?" Gözyaşları düşmeye başlayınca hızla silmişti. Ama bitmek bilmiyorlardı.
"Çok aptaldım. Hem de çok. Ona bağımlı gibi yaşıyordum. Hayatımı mahvediyordu. Ben bunlara rağmen sürekli adını sayıklıyordum. Ailemle olan sorunlarımı yüzüme vurmaya ve suçlu olanın ben olduğumu söylemeye devam ediyordu. Bana kilo almışsın dedikçe öğünlerimi atlıyordum. Hayatımı berbat ediyordu fakat ben onun ağzından çıkacak bir güzel söz için onun mükemmeliyetçi kurallarına göre kendimi sınırlandırıyordum. Etrafımda hiç arkadaşım kalmamıştı. Çok zayıflamıştım. Derslerime çalışamıyordum, kopya tek seçenekti. Bir gün yakalanınca ve ailem okula çağrılınca evden çıkmam yasaklanmıştı, telefonuma el konulmuştu. Çello çalmam bile yasaklanmıştı. Besinlerimi atlamam, sürekli ders çalışmam, uykusuz kalmam... Evet, derslerimde biraz da olsa yükselsem de bedenim çökmüştü. Okulda bayıldığımda ve beni hastaneye götürdüklerinde direkt onu istemişim. Gelmemişti. Hatta sonra konuştuğumuzda bana kızmıştı da. Benim durumumla uğraşacak vakti yokmuş!" Sinirle söylemiş ve bacağına vurmuştu.
"Ondan sonra bir daha hiç görmedim. Aramalarıma cevap vermiyordu. Evden çıkmama izin olmadığı için yanına gitmem de imkansızdı. Birkaç ay sonra ise buradan gittiğini öğrendik." Yüzünü elleriyle örtmüş ve tekrar ağlamaya başlamıştı. Yutkunamıyordum bile.
"Hayatımı berbat etti ve gitti. Kendince çok eğlenmişe benziyor. Şimdi ise tekrar dönmüş. Tekrar eğlenmek istiyor anlaşılan. Bu sefer izin vermeyeceğim. Tekrar kendime bunu yapamam." Sesi gittikçe kısılırken ağlaması artmıştı. Omuzları sarsılıyordu.
Beynimden vurulmuş gibi hissediyordum. Hiçbir tepki veremiyor ya da konuşamıyordum. Bağıra çağıra ağlamak ve o herifi bir güzel dövmek istiyordum. Donghyuck'u önceden tanıyıp ona yardım edemediğim içinse oldukça üzgündüm. Fakat şu an da elimden bir şey gelir gibi değildi. Belli ki Donghyuck yaşadıklarının üstesinden tam olarak gelememişti.
Hislerimi açıklamak, onu sevgimle sarmalamak istedim. Fakat aklını daha fazla karıştırmak istemiyordum. Yine sessiz kalmayı seçmiştim.
Bunca şey kalbimi ezmeye başlamıştı. Fakat ellerini tutup yüzünden çekmekten kendimi alamamıştım. Bakışları yüzüme çıktığında içim acıyla sızladı. Gözleri kızarmıştı ve yanakları ıpıslaktı. Bu kadar çok acı çekmesi gözlerimi doldurmuştu. Şu an ağlamamalıydım. Şu an olmazdı.
Kollarından tutup kendime çektim ve başını göğsüme yasladım. Saçlarını okşarken "Sen çok güçlüsün." diye mırıldandım.
"Herkes bunca şeyin üstesinden gelemez. Bunların üstesinden gelebilmiş olman harika. Seninle gurur duyuyorum." dedim sessizce.
"Birini çok sevmiş olman ve onun yüzünden çok acı çekmenden utanmamalısın. Seveceğin kişiye karar veremiyorsun. Onun davranışlarını da şekillendiremiyorsun. Yaptıklarından utanması gereken oydu. Pişman olması gereken de. Hâlâ yüzsüz bir şekilde yanına gelebiliyorsa gerçekten sorunları vardır. Kendini daha fazla yıpratma." Acılarına ortak olmak istiyordum ama şu durumda fazla çaresizdim.
"Çünkü seninle tanıştım." diye fısıldadı. Fakat ben gayet iyi duymuştum.
"Nasıl yani?" Kalbim hızlıca atmaya başlamıştı. Başını göğsümden kaldırdı ve direkt olarak gözlerime bakmaya başladı.
"Güçlüyüm çünkü seninle tanıştım. Senin sayende Dongmin'in etkilerini çabucak üzerimden atabildim ve ben..." Tekrar bakışlarını kaçırmıştı. Cümlesinin sonunu her ne kadar merak etsem de şu anki mutluluğumla onun üstüne gitmemeyi seçmiştim.
"Ben seni asla bırakmam." Gülümsemişti. Kollarını tekrar etrafıma dolarken "Biliyorum." diye mırıldanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wretched // mark.hyuck
FanficSen ısrarla gözlerini kaçırırken ben çoktan onlara tutulmuştum bile. * Lee Minhyung yaşıtları gibi deli dolu bir hayattan ziyade beklemeyi tercih ediyordu. Gerçekler için bekliyordu. Ve bu gerçek, çok ani bir şekilde hayatına dahil olmuştu. Minhyun...