diğer bölüm final!! cidden bitiyor ya 🤧
neyse, keyifli okumalarrZaman ileri akmakla meşguldü.
Çoktan ilk ayı geride bırakmıştık bile. Ekime yaklaşıyorduk. Ağaçların yaprakları yavaşça kurumaya başlamıştı. Hava hâlâ sıcak olsa bile sonbahar atmosferini iliklerimize kadar hissedebiliyorduk. Bu zamanın nasıl hızlı geçtiğini anlatıyordu adeta.
Donghyuck ile aramız oldukça tuhaftı o günden beri. Konuşmuyorduk bile doğru düzgün. Morali bozuk, hep bana küskün gibiydi ve bu inanılmaz derecede kalbimi acıtıyordu. Bu konu hakkında konuşmak istediğim her seferinde ise beni geri tepmekten gocunmuyordu. Bunu görmezden gelmek istesem de olmuyordu. Bu, halini ve moralini sürekli değiştirmekle birlikte aramıza bir duvar örüyordu ve ben o duvarı aşamıyordum.
Donghyuck'a karşı oldukça çaresiz hissettiğim vakitlerde oda arkadaşım Jeno ile yakınlaşmıştım. İyi bir çocuktu. Aynı branşta olduğumuz için genel olarak ders saatlerimiz çakışıyordu ve dersten çıktığımızda bazenleri kampüsün içindeki bir kafeye gidiyor, bazenleri ise sadece odaya dönüyorduk. Ona ara sıra içimi döküyordum ve beni dinleyip tavsiye vermekten kaçınmıyordu. Durumu az çok kavramış gibiydi ve her ne kadar beni, gidip açılmak konusunda cesaretlendirmeye çalışırsa çalışsın bir hareketlilik olmuyordu. En azından benim tarafımda. Çünkü Donghyuck kendini oldukça geri çekmişti ve dışarı çıkıp deliler gibi dans ettiğimiz günden beri düzgünce oturup konuşmamıştık bile. Onu gördüğümde selam veriyor ve yanına gitmeye çalışıyor olsam da benden kaçıyordu.
Tam olarak benden kaçıyordu.
Bu, kalbimi her defasında binlerce toz parçası haline getirmekten geri kalmıyordu. Acı çekiyordum ve hiçbir şey istediğim gibi ilerlemiyordu. Derslerime tam anlamıyla odaklanamıyordum. Neyse ki Jeno, ortak derslerimiz konusunda oldukça yardımcı oluyordu. Ona minnettardım.
Böyle gidiyordu. Zaman böyle boş, böyle can sıkıcı, böyle nefessiz geçiyordu. Donghyuck'la olan süresiz gerilimimiz beni yoruyordu. Onun yanındayken oysa dinleniyordum. Huzur doluyordum ve binlerce duyguyu aynı anda yaşayabiliyordum. Ama şimdi ise sadece özlem ve acı vardı. Bunlarla yetinemiyordum. Heyecana ve mutluluğa inanılmaz derecede ihtiyaç duyuyordum. Yaşıyor gibi hissetmiyordum. İnsanlara yabancı gibi hissediyordum. Onlarla anlaşamıyordum ve yine bu durumlarda Jeno, arkamı topluyordu. Ona elbette Renjun'den de bahsetmiştim ve sanırım bu halimden çok bunalmış olacak ki Renjun'den tavsiye alırken yakalamıştım onu geçen hafta. Bu kendime gelmemi sağlamıştı ve ne için bekliyorum, diye sorgulamadan edememiştim.
Ne için bekliyordum? Bunca süre boyunca gerçekten cesaretsiz olduğum için mi, Donghyuck beni terslediği için mi yoksa başka bir şey için mi sessiz kalıyor ve sadece bekliyordum?
Oturup düşününce ise sonuç oldukça açıktı. Bekliyordum, bir adımı bekliyordum. Donghyuck'tan gelecek bir adımı.
Aşkın hüzünlü yüzüyle tanışalı çok olmamıştı. Donghyuck ile aramızda tuhaf bir gerginlik olsa bile bana bir şeyler katmaya devam ediyordu. Bu yüzden ondan kopamıyordum işte, öğrenmeye muhtaçmışım gibi.
Aynı zamanda dinlenmem de lazımdı. İşte bu yüzden bekliyordum. Yorulmuştum ve Donghyuck'un da bir şeyler için çabalamasını istiyordum. Aşkın hüzünlü yüzü tam burada devreye giriyordu çünkü gözle görülür bir şekilde Donghyuck çabalamıyordu.
Uğraşmıyordu. Oysaki bir anda bırakıp giden de oydu. Beni muhteşem bir boşluğa itmişti ve boğuluyordum. Donghyuck'suzluk beni boğuyordu ve bu durumdan çok sıkılmıştım. Ölüyor gibiydim ve denemelerim sonuçsuz kalınca da uğraşmayı bırakmıştım. Donghyuck adım atmadığı sürece benim herhangi bir adım atabilmek için güç toplamam gerekiyordu ve bunun alacağı süre hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wretched // mark.hyuck
FanficSen ısrarla gözlerini kaçırırken ben çoktan onlara tutulmuştum bile. * Lee Minhyung yaşıtları gibi deli dolu bir hayattan ziyade beklemeyi tercih ediyordu. Gerçekler için bekliyordu. Ve bu gerçek, çok ani bir şekilde hayatına dahil olmuştu. Minhyun...