"Bugün yeni biriyle tanıştım."
Senelerin getirisiyle yıpranmış kırmızı deri kaplı defterime yazdığım, onunla ilgili ilk cümle buydu. 'Bugün yeni biriyle tanıştım.' Öylesine, sıradan, günün üstünden geçerken yazılmış bir cümle. Günler, haftalar, aylar geçtikçe onun hakkında yazdıklarım geçen zaman gibi uzamış ve derinlik kazanmıştı. O her şeyden habersiz, sıradan cümlenin bunların hiçbirinden haberi yoktu tabii ki. Benim bir farkım varmış gibi konuşuyorum gerçi ama...
Günlük yazma alışkanlığımı kazandıktan sonra hayatıma girmesi sayesinde belki de onun hakkında bir sürü şey yazabilmişim. Her şeyi ilk başında bile. Alışkanlığım olmasaydı belki de çok daha geç yazacaktım, çok daha geç fark edecektim. Ya da hiç fark etmeyecek, onu sevme cesaretini hiç bulamayacaktım. Eften püften basit bir cümle olsa bile bu cümle, birçok şeyin başlangıcı olmuştu.
Elimdeki defterin kenarları sararmış sayfalarını çevirirken adeta o günleri, o anları tekrar yaşıyordum. Sanki bir film sahnesiymiş gibi tekrar tekrar çekiyordum, izliyordum. Hafızamın en derinlerine kazınmış olsa bile her biri, dönüp dolaşıp zihnimde canlandırmayı sevdiğim en değerli yapı taşlarımızdı bunlar bizim.
"Sanırım artık insanlara tekrar güvenebiliyorum."
Ah, tabii ya!
Hislerimin farkında olmamın yanı sıra onun çabaları da vardı tabii. Yapı taşlarımızı oluşturan etkenlerden biri de bu defter gibi zedelenip yıpranmış güvenimi en baştan tamir etmesiydi. O hayatıma girmişti ve her şey değişmişti. Sahi, ne güzel zamanda karşıma çıkmıştı ama?
Doğa dirilmiş, güvenim filizlenmiş, hava gibi varlığı da beni sıcacık sarmalamıştı. Bunu düşünmek bile keyifle uzun bir nefes bırakmama neden olmuştu. Dudaklarımın gerildiğini hissediyordum.
Çabaları diyorken... Belki de en başında o beni yakın bir arkadaş olarak görüyordu ama yaptığı her hareket kalbimin en kıymetli ve kırık yerine birer dikiş atmıştı. Eskinin mutsuzluğu ve sıkıntılarından beni kurtarmış, bana o duyguyu yeniden tattırmıştı ve çabalarına bu yüzden oldukça hayrandım.
Derken ve sayfayı çevirirken içinden bir kağıt parçası düştü. Birlikte çekildiğimiz bir fotoğraftı.
Zannedersem bundan iki, belki de üç sene öncesine aitti. Üniversitenin ilk yılındaydı. O ani ve çılgın itiraftan birkaç ay sonrasıydı ve ne komiktir ki fotoğrafı çeken Jeno'ydu.
İkimizin de yüzünde kocaman birer gülümseme vardı ama buram buram bağıran yorgunluktan, bir sınav haftasında çekildiğini anlıyordum. Buna rağmen mutlu ve neşeli görünüyorduk. Ne onu böyle neşeli görmüştüm o zamana kadar, ne de kendimi.
Fotoğrafı gülerek kenara bıraktım ve çevirdiğim sayfadaki cümleleri okumaya başladım. Cümleler yüzümdeki tebessümü genişletmişti.
"Sanırım bu çocuktan hoşlanmaya başlıyorum." Ve bu sözü genişçe açan ve bir sürü sebep sayan cümleler de devamında geliyordu tabii ki.
Yıllar önce, bir lise öğrencisiyken yazdığım bu cümleleri okumaya deam ederken sırtımı duvara yaslamıştım. Fakat aynı zamanda yazdıklarımı o zamanki bakış açımdan bakaraktan tekrar o zamanmışçasına heyecanlanıyor, kalbim hızlanıyor, soğuk soğuk terliyordum. Sadece onu anlatmam bile beni bu denli bir kargaşaya sokuyormuş demek ki! Sanki şimdi böyle değilmiş gibi konuştuğuma bakmayın, hâlâ da böyle.
Sayfaları çevirdikçe, anılarımda gezindikçe o zamanki çaresizliğimi tekrardan hatırlıyordum. Ona olan duygularımı kabul ettikçe onun bu körlüğüne karşı olan kinimi ve kendimi bunları dışarı tamamen yansıtamayacak ya da ona açılamayacak kadar korkak olmamı anlatırkenki sinirimi ise oldukça açık bir şekilde görebiliyordum. Bu zamanlar zannedersem yarışmaya gitmeden önceki zamanlara tekabül ediyordu. Tanıştığımız ilk aylara.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wretched // mark.hyuck
FanfictionSen ısrarla gözlerini kaçırırken ben çoktan onlara tutulmuştum bile. * Lee Minhyung yaşıtları gibi deli dolu bir hayattan ziyade beklemeyi tercih ediyordu. Gerçekler için bekliyordu. Ve bu gerçek, çok ani bir şekilde hayatına dahil olmuştu. Minhyun...