V

4.8K 137 127
                                    

Uzun uzun düşünen Raskolnikov sonunda anımsamıştı: "Gerçekten de geçenlerde Razumihin'den ders vereceğim bir öğrenci ya da başkaca herhangi bir iş bulmasını istemeyi düşünmüştüm... Ama nasıl yardım edecek ki bana? Diyelim ders buldu, diyelim –eğer varsa– elindeki parayı son kopeğine dek benimle paylaştı ve ben derslere gidebilecek bir kılık uydurdum bu parayla, çizme falan satın aldım, peki ama, ya sonra? Üç beş kopekle ne yapabilir insan? Bu mu şimdi bana gerekli olan? Razumihin'e gitmeye kalkışmam gülünç bir şey..."

Şu anda Razumihin'e gitmekte olması sorunu, birdenbire bu sorunun boyutlarını aşmış ve onu çok korkutmaya başlamıştı. Son derece doğal görülebilecek bu davranışında Raskolnikov, büyük bir tedirginlikle, kendisi için uğursuz birtakım anlamlar bulmaya çalışıyordu.

Şaşkınlık içinde, "Ne yani," diye soruyordu kendi kendine, "içinde bulunduğum çıkmazdan Razumihin'e gitmekle mi kurtulacağım? Razumihin mi kurtaracak beni?"

Düşünüyor, alnını buruşturuyordu, ama işte uzun düşüncelerden sonra birdenbire, sanki kendiliğinden, çok tuhaf bir düşünce geldi aklına.

"Hımm... Razumihin'e..." sanki kafasındaki kargaşa son bulmuştu, öyle sakindi. "Evet, Razumihin'e gideceğim, buna hiç kuşku yok... Ama şimdi değil... Razumihin'e, o iş bittikten sonra gideceğim, hemen ertesi günü... O iş bitip de her şeyin yepyeni bir yola girmesinden sonra..."

Birden ayıldı.

— O iş mi? –diye haykırdı oturduğu sıradan hoplayarak.– Olacak mı o iş? Olabilir mi?

Sıradan fırlayıp kalktı ve koşarcasına yürümeye başladı. Niyeti geri dönüp eve gitmekti, ama eve dönmeyi birden çok iğrenç buldu: Ev... orada, o korkunç dolapta olgunlaşmamış mıydı bu düşünce kafasında? Bir aydır?.. Rastgele yürümeye başladı.

Sinirli titreyişi yerini sıtma titreyişine bıraktı, dahası, bütün vücudu titremeye başladı, bu sıcakta üşüdüğünü duydu.

Bir iç zorlamayla, ama bilinçsizce, rastladığı her şeyi incelemeye başladı; böylece kendini oyalamak istiyor gibiydi. Ama başaramıyordu, oyalanması bir an sürüyor, yine eski düşüncelerine gömülüyordu. Titreyerek başını kaldırıp çevresine bakındığında, ne o anda ne düşünmekte olduğunu, ne de o sırada nereden geçmekte olduğunu ayrımsayabiliyordu. Bütün Vasilyev Adası'nı, Küçük Neva'yı, köprüyü böyle geçti, ada yoluna saptı. Şehrin tozuna toprağına, birbirine girmiş, sıkışık, kocaman evlerine alışmış yorgun gözlerine, şu an içine girdiği yeşillik ve serinlik önce hoş göründü. Burada ne boğucu hava, ne pis kokular, ne de meyhaneler vardı. Ama bu yeni ve hoş duygular çok kısa sürdü, bir anda yeniden sinirli, tedirgin buldu kendini. Arada bir yeşillikler içine gömülmüş bir daçanın önünde duruyor, çitler arasından uzakta, balkonlarda, teraslarda güzel giyimli kadınlarla, bahçede koşuşan çocukları seyrediyordu. Çiçekler özellikle ilgisini çekiyordu, her şeyden çok çiçeklere bakıyordu. Lüks arabalara, ata binmiş kadınlara, erkeklere rastlıyordu, bunları meraklı gözlerle izliyor, ama daha gözden yitmeden hepsini unutuveriyordu. Bir ara durdu ve paralarını saydı, otuz kopeğe yakın parası vardı. "Yirmi polise, üç de mektup için Nastasya'ya, demek ki dün Marmeladov için kırk yedi ya da elli kopek harcamışım." Paralarını saymasının herhalde bir nedeni vardı, ama o paralarını cebinden niçin çıkardığını da, niçin saydığını da çabucak unutmuştu. Bir lokantanın önünden geçerken anımsadı paralarını niçin saydığını; acıkmıştı. İçeri girdi, bir kadeh votka içti, bir börek yedi.

Böreğini dışarıda bitirdi. Epeydir votka içmemiş olduğu için, içtiği bir küçük kadeh çabucak etkilemişti onu. Ayakları ağırlaştı, güçlü bir uyku isteği duydu. Dönüp evine doğru yürümeye başladı, Petrovski Adası'na vardığında iyice bitkinleştiğini duydu, yoldan sapıp çalılar arasına daldı, çimenler üzerine uzandı ve derin bir uykuya daldı.

Suç ve CezaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin