XXII

1.2K 54 22
                                    

Saat neredeyse sekiz olacaktı; Bakaleyev'in pansiyonuna Lujin'den önce varabilmek için ikisi de adımlarını hızlandırdılar.

Sokağa çıktıklarında Razumihin:

— Kimdi deminki adam? –diye sordu.

— Svidrigaylov. Evlerinde mürebbiye olarak çalıştığı sırada kız kardeşime sarkıntılık eden çiftlik sahibi. Bu olay yüzünden karısı Marfa Petrovna, Dunya'yı kovmuş, ama daha sonra kendisinden özür dilemişti. Geçenlerde de birdenbire ölüverdi. Bugün annem söz ediyordu hani... Neden bilmiyorum, ama ben bu adamdan çok korkuyorum. Karısını toprağa verir vermez buraya gelmiş. Çok tuhaf bir adam. Bir şeyler yapmaya kararlı görünüyor... Ve sanki bildiği bir şeyler var... Dunya'yı ondan korumak gerek... Sana bunu söylemek istiyorum, duyuyor musun?

— Korumak mı! Avdotya Romanovna'ya ne yapabilir ki o? Ama bunu benden istediğin için sana teşekkür ederim Rodya... Koruruz Avdotya Romanovna'yı, koruruz! Nerede oturuyormuş adam?

— Bilmiyorum.

— Niye sormadın? Yazık! Neyse, ben öğrenirim!

Raskolnikov bir süre sustu, sonra:

— Sen onu gördün mü? –diye sordu.

— Evet, kendisine iyice dikkat ettim.

Raskolnikov diretti:

— Sen onu iyice gördün mü? Apaçık gördün mü?

— Evet, kendisini çok iyi hatırlıyorum. Bin kişi içinde görsem tanırım. Gördüğüm insanların yüzlerini hiç unutmam.

Yeniden sustular. Sonra Raskolnikov:

— Hımm... –diye söylendi.– Evet, öyle bu... Biliyor musun... hep bir hayalmiş gibi geliyor bana bunlar.

— Ne demek istediğini pek iyi anlayamadım?

Raskolnikov çarpık bir gülümsemeyle:

— Hani siz hepiniz bana deli diyorsunuz ya, –dedi,– bu şimdi bana da öyle geliyor... Yani ben gerçekten bir deliyim ve yalnızca bir hayalet gördüm!..

— Ne diyorsun sen?

— Kim bilir, belki de delinin biriyim ben ve şu son günlerde olup bitenlerin hepsi yalnızca, benim hayalimde geçen şeylerdi...

— Eh, Rodya! Yine sinirlerini bozmuşlar senin!.. Neler söyledi o adam sana, niçin aramış seni?

Raskolnikov karşılık vermedi. Razumihin bir dakika kadar düşündükten sonra:

— Dinle, –dedi,– şimdi sana raporumu veriyorum. Sana uğradım, uyuyordun. Öğle yemeğinden sonra Porfiri'ye gittim. Zamyotov yine oradaydı. Bir şeyler söylemeye yeltendim, ama olmadı, bir türlü istediğim gibi konuşamadım. Hiçbir şey anlamıyorlar, anlayamıyorlar ve utanıp sıkılmıyorlar. Porfiri'yi pencere kenarına çekip bir şeyler söylemeye başladım, ama yine istediğim gibi olmadı: O bir yana bakıyor, ben başka bir yana... Sonunda yumruğumu suratına dayayıp, o suratı akrabaca dağıtacağımı söyledim. Yüzüme baktı, hiçbir şey söylemedi. Tükürdüm ve çıktım, hepsi bu kadar. Çok aptalcaydı. Zamyotov'la tek kelime bile konuşmadım. Her şeyi berbat ettiğimi düşünüyordum ki, merdivenlerden inerken aklıma gelen bir düşünce beni sevindirdi: Ne diye telaşlanıp duruyoruz biz seninle? Senin için bir tehlike ya da buna benzer bir şey söz konusu olsa, hadi neyse! Sana ne her şeyden! Ne ilgin var senin olup bitenlerle? Tükür gitsin yüzlerine; daha sonra biz onlara güleceğiz... Ben senin yerinde olsam, onlara birtakım yalanlar uydururdum. Daha sonra göreceksin nasıl utanacaklar! Tükür gitsin! İleride vuracağız yüzlerine, şimdilik gülüp geçelim!

Suç ve CezaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin