XXXI

1.1K 39 15
                                    

Lebezyatnikov'un telaşlı bir hali vardı.

— Sizi görmeye geldim, Sonya Semyonovna, –dedi. Sonra birden Raskolnikov'a döndü.– Bağışlayın, sizi de burada bulacağımı düşünmüştüm... yani hiçbir şey düşünmemiştim... özellikle düşündüğüm...

Birden Raskolnikov'u bıraktı; Sonya'ya döndü, kısaca:

— Katerina İvanovna çıldırdı, –dedi.

Sonya bir çığlık attı.

— Yani, en azından öyle görünüyor: Doğrusu... biz ne yapacağımızı şaşırdık! Durum bu! Gittiği yerden sanırım kendisini kovmuşlar... belki de... dövmüşler... Hiç değilse öyle görünüyor... Semyon Zahariç'in amirine gitmiş, yokmuş adam evinde, kendisi gibi bir generalle yemekteymiş... Düşünebiliyor musunuz; tutup oraya, yemek yedikleri yere gitmiş, Semyon Zahariç'in amirini çağırmalarını istemiş, ille göreceğim diye tutturmuş, sanırım sonunda adamı sofradan kaldırmış... İşin nasıl sonuçlandığı kestirebilirsiniz... Kendisini kovmuşlar... Katerina İvanovna ise, kendisinin adama sövdüğünü, hatta eline geçen bir şeyi üzerine fırlattığını söylüyor. Doğrusu, yapmış da olabilir... Kendisini tutuklamamış olmaları şaşılacak şey!.. Herkese bunu anlatıyor şimdi... Amalya İvanovna'ya da anlatıyor... Yalnız öyle bağırıyor, öyle dövünüyor ki, ne dediği hiç anlaşılmıyor... Ah, evet! Dediğine göre, madem artık herkes kendisini terk etmiş, o da çocuklarını alıp sokağa çıkacakmış. Kendisi laterna çalacak, çocuklar da şarkı söyleyip dans edeceklermiş. Kendisi de dans edecek, para toplayacakmış... Her gün generalin penceresi altına gidecekmiş. Soylu memur çocuklarının sokaklarda nasıl dilendiklerini herkes görsünmüş!.. Böyle söylüyor... Durmadan çocukları dövüyor, onlar da ağlaşıp duruyorlar. Lyonya'ya "Hutorok"u söylemeyi, oğlanla Polina Mihaylovna'ya da dans etmeyi öğretiyor... Elbiselerini yırtıyor, aktörlerin giydiklerine benzer birtakım şapkalar yapıyor onlara... Kendisi de eline bir leğen alıp müzik aletiymiş gibi çalmak istiyor... Hiçbir şey dinlediği yok... Düşünebiliyor musunuz durumunu? Bu kadarı da olmaz artık!

Lebezyatnikov belki daha anlatacaktı, ama onu soluğu kesilerek dinleyen Sonya mantosuyla şapkasını kaptığı gibi fırladı; hem koşuyor, hem giyiniyordu. Raskolnikov da onun ardından çıktı. Lebezyatnikov da Raskolnikov'u izledi. Sokağa çıktıklarında, Lebezyatnikov:

— Yüzde yüz aklını kaçırdı, –dedi.– Ben Sonya Semyonovna'yı ürkütmemek için "sanırım" dedim, ama oynattığına hiç kuşkum yok. Dediklerine göre, verem hastalığında beyinde birtakım tümörler çıkıyormuş... Ne yazık ki, bu tıp işlerinden hiç anlamam. Kendisini kandırmaya çalıştım, ama bir şey dinlemiyor ki...

— Tümörlerden söz ettiniz mi kendisine?

— Yani özel olarak tümörlerden değil de... Hem zaten söylesem de bir şey anlamazdı... Benim demek islediğim şu: Bence bir insana ağlaması için ortada bir neden bulunmadığı açıkça anlatılır ve bu durum kendisine mantık yoluyla kanıtlanırsa, artık ağlamaz olur... Öyle değil mi?

— O zaman yaşamak çok kolay olurdu.

— İzin verin, izin verin. Katerina İvanovna'nın bunu anlaması, hiç kuşkusuz epey güç... Ama bilmem biliyor musunuz, Paris'te delilerin yalnızca mantıken inandırmaya dayanılarak iyileştirilmeleri olasılığını araştıran ciddi birtakım deneyler yapılıyormuş... Bu yakınlarda ölen bir profesör de –ki gerçek bir bilginmiş kendisi– böyle bir yöntemle iyileştirmenin mümkün olduğunu düşünüyormuş. Bu profesörün düşüncesinin özü şu: Delilerin bünyelerinde ciddi herhangi bir bozukluk yoktur; delilik, deyim yerindeyse eğer, mantık bozukluğu, yargılama bozukluğu, eşyaya doğru bakamamadır. Profesör, aşamalı olarak hastasını yalanlamakla başlamış işe ve düşünebiliyor musunuz, söylediklerine göre bundan sonuç da almış! Ama bu tedavi sırasında duşlardan da yararlandığına göre, tabii yöntemi biraz kuşkuyla karşılanıyor... En azından böyle olduğu sanılıyor...

Suç ve CezaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin