VII

2.6K 104 28
                                    

Kapı tıpkı önceki gelişinde olduğu gibi, incecik bir çizgi gibi aralandı ve yine iki keskin ve kuşkulu göz karanlığın içinden ona dikildi. Raskolnikov birden şaşırdı ve önemli bir yanlış yaptı. Hem kocakarının kendisiyle yalnız kalmaktan korkabileceğini, hem de kendisinin dış görünüşünün kadına güven vermeyeceğini düşünerek kapıyı tuttu ve kadın huylanır da kapatıverir diye kendine doğru çekti. Kadın bunun üzerine korkuya kapılıp kapıyı gerisingeri kendine doğru çekmedi, ama sürgünün kolunu da tutmaya devam etti. Böylece, delikanlı kapıyı kendine doğru çekmesiyle, kadını az kalsın merdivene sürükleyecekti. Kadının kapının ağzına dikilip girmesine engel olduğunu görünce, delikanlı doğruca kadının üzerine yürüdü. Kadın korkuyla sıçradı, bir şeyler söylemek istedi sanki, ama hiçbir şey söyleyemedi ve fal taşı gibi açılmış gözlerle delikanlıya bakmaya başladı.

— Merhaba Alyona İvanovna! –diye başladı delikanlı, olabildiğince senlibenli görünmeye çalışarak; ama sesi kendisine boyun eğmemişti, titreyerek sürdürdü– Şey... size... şey getirmiştim... Ama şuraya, ışığa doğru gidelim hele...

Ve kadını hafifçe iterek çağrılmadan içeri girdi. Kocakarı arkasından koştu, dili çözülmüştü.

— Tanrım! Ne istiyorsunuz benden? Kimsiniz siz?..

— İnsaf, Alyona İvanovna... Nasıl tanımazsınız beni? Raskolnikov'um ben... Size bir rehin getirdim, hani geçenlerde sözünü etmiştim...

Ve kadına rehini uzattı.

Kocakarı rehine bakacak gibi oldu, ama hemen cayıp gözlerini çağrılmadan içeri dalan konuğun üzerine dikti. Bakışları dikkatli, kuşkulu ve öfkeliydi. Aradan bir dakika geçti; delikanlıya kadın her şeyi biliyormuş ve kendisiyle alay ediyormuş gibi geldi. Bir an kendini kaybetmekte olduğunu duydu, dehşet içindeydi, dehşeti öylesine büyüktü ki, kadın böylece, hiçbir şey söylemeden kendisine yarım dakika daha bakacak olsa, kaçıp gidecek gibiydi.

— Tanımamış gibi ne bakıyorsunuz öyle! –dedi; kendisi de öfkelenmişti.– İşinize gelirse alırsınız, almazsanız ben de götürür bir başkasına veririm.

Söylemeyi hiç düşünmediği sözlerdi bunlar, kendi de anlamamıştı nasıl olup da söylediğini. Kocakarı ayılır gibi oldu, delikanlının kararlı sözleri kadını yüreklendirmişti. Rehine bakarak sordu:

— Birdenbire... öyle şaşırtınız ki beni... nedir bu?

— Gümüş tabaka. Geçen gelişimde söylemiştim ya...

Kadın tabakayı almak için elini uzattı:

— Ne kadar da sararmışsınız? Elleriniz de titriyor! Hasta mısınız yoksa?

— Sıtma! –dedi delikanlı kesik kesik.– Yiyecek bir şeyi olmazsa, insan böyle sararır işte!

Bu son sözleri güçlükle söylemiş, yeniden eli ayağı çekilir gibi olmuştu. Ama verdiği cevabı kocakarı mantıklı bulmuştu, uzanıp rehini aldı. Raskolnikov'a bir kez daha dikkatle bakıp rehini elinde şöyle bir tarttıktan sonra:

— Neymiş bu böyle? –diye sordu.

— Şey... Sigara tabakası... gümüş... Açın da bakın bir.

— Sanki gümüş değil gibi... Nasıl da sarmışsınız böyle!

Paketin ipini çözebilmek için pencereye, ışığa doğru döndü (bu boğucu sıcağa karşın, bütün pencereleri kapalıydı) ve birkaç saniye delikanlıyı olduğu yerde bırakıp ona arkasını döndü. Raskolnikov paltosunun düğmelerini çözdü, baltayı ilmikten çıkardı, ama sağ eliyle paltonun içinde tutmaya devam etti. Kollarını müthiş güçsüz duyuyordu; her geçen saniye daha da uyuşup güçsüzleştiklerinin ayrımındaydı. Hatta dayanamayıp baltayı elinden düşürmekten korkuyordu... Birden başı döner gibi oldu.

Suç ve CezaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin