Yoon-Gi öylece, masum masum bakıyordu. Dudaklarımı ısırdım, ellerimi saçıma daldırıp ona döndüm. "Benim sevgilim var, Yoon-Gi." Dedim. Kaşlarını kaldırdı, "Vay."dedi gülümseyerek. Ben de ona karşılık tebessüm ettim. "Ben... Onu mutlu etmek istiyorum."dedim. Yerinden kalkıp yanıma geldi, elini omzuma koydu. "Seviyorsun."dedi, gururlu bir şekilde. Bir kardeş gibi. Bilemiyorum. Belki hiç kardeşim olmadı, bu iyi dostluğu kardeş olarak algılıyordum.
"Seviyorum."dedim. "Galiba.", Diyerek ekledim. "Bundan emin değil misin?"dedi. Kafamla onayladım, " Onunlayım ama aklıma başka insanlarda girebiliyor... Tamamen ona bağlanamıyorum, tamamen bağlanmayınca onu seviyor gibi oluyorum bilmiyorum. Sadece Onun iyi olmasını istiyorum. Bu yüzden senden yardım isteyeceğim."dedim sonlara doğru mırıldanmaya başlayarak.
Duymamış gibi kulağını yaklaştırdı, "Eğer bir şey diyeceksen. Sesli söylemelisin. Ben seni dinlemek için buradayım."dedi. Lara'nın ne güzel bir kardeşe sahip olduğunu fark ettim. "Bu senin elinde..."dedim. Durdum, bakışlarımı ona çevirdim. "Senden bunu istemek. Bunu söylemek, her şey o kadar zor ki..."dedim. "Fennek. Cidden, konuşmayacaksan gidiyorum."dedi gülümseyerek. "Pekâlâ... Jeong-guk, yani Jungkook... Benim sevgilim."dedim. Gözlerini açıp kapadı, "Ne? Hayır. Fennek. Ondan ayrıl."dedi. Ellerini tutup, dolan gözlerim ile önünde iki büklüm eğildim, "Lütfen... Bu... Değil. Asıl konu bu değil."dedim titreyerek. Beni belimden tutup kaldırdı, "Seni dinliyorum."dedi.
"Konu Jimin ve Jungkook. Lütfen Jimin'e izin ver. Lütfen. Jungkook çok yalnız."dedim. Sinirlenmişti, avucumun içinde olan elinin gerilmesinden anlamıştım. "Ben..."dedi. "Ne Jimin'e, ne sana bir şey olsun istiyorum... Ayrıca. Bu konuları bildiğin hâlde, benimle şimdi mi konuşuyorsun?"dedi. Haklı gibiydi, "Hayır, dün öğrendim. Yemin ederim."dedim. Kafasını yan çevirdi. Gözlerini kapatıp derin nefes aldı. "Lütfen. Jimin ile konuş. Barışsınlar. Lara ile bağlaştır olayı."dedim.
"Sorun, tam da bu. Dün Lara. Bugün sen. Yarın Jimin."dedi. Ağzımı açmaya kalkışınca bana engel oldu, "Israr et, istediğin kadar. Ama her şeyi Jimin karar veriyor."dedi. Ardından çantasının yanına yürüdü, "Yoon-Gi."dedim. Bana döndü, "Hm?"dedi. "Ben özür dilerim."dedim. Umursamazca önüne dönüp çantasından bir kaç A4 çıkarttı.
Masanın üzerine bıraktı. Gitmeye yeltendiğinde, "Yoon-Gi, lütfen... İçinde dönden fırtınaları... Durdurabilirim... Belki. Ama lütfen izin ver."dedim. Durdu. Bana döndü, "Kim Gri Na... Fennek. Lütfen. Bu konuyu bir daha açma."dedi. Üzerine koyduğum elimi geriye çektim. Gitmesine izin verdim ve orada öylece bekledim. Evden çıkışını izledim. O gidince oturma odasının camından izlemeye başladım.
Gitmesine rağmen, bir kaç su damlasının cama düşmesini bekleyene kadar orada durdum. Ama. Arkamı döndüğümde, evin çoktan ateş içinde olduğunu fark ettim. Ne olduğunu, neden koku alamadığımı, anlamamıştım bile. Sadece ateşi gördüğümde içimi kaplayan korku, her şeyin birer rüya olmasını diliyordum.
Kapı eşiğinin orada iki tane, siyah dumanlar arasında beliren kırmızı formalı adamları görene kadar her şey rüyaydı. Biri üzerime koşarken, diğeri mutfak tarafına doğru gidiyordu. Hâlâ kafamın içi dalgın ve bulanıktı. Hayal olarak kabul etsem de bu gerçekti. Adam yanıma ulaştığında ona dokunmak için elimi uzattım ama elim formasından sıyrılıp yere doğru düştü.
Adam beni sıkıca sararken yürümeye başladı. Baygın değildim, uyanıktım ama, kaslarımı kontrol edemiyordum. Tek kullanabildiğim yerim göz kapaklarımdı. Bu çok kötüydü. Duman kalbime kadar işlerken, kapıdan içeri sızan güneş ışığı, sanki öbür dünyaya geçiriyor hissiyatı veriyordu.
Kapıdan çıkınca, sağıma soluma göz gezdirdim. Etrafta onlarca kırmızılı adam vardı. İlerde mavileri yanan ambulans gözlerimi alana kadar, her şey normaldi. Kırmızılı adam, sarılı kadınlara beni bıraktığında, çoktan, yürüyen yatağa yatırılmıştım -sedye-. Ambulansa giderken, gözüm evime kaymıştı. Ardından gözlerimi kapadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DADDY'S MİLK | SNAEKR
FanfictionDuşakabine girdiğimizde; sakin ve olgunca su sıcaklığını ayarlamaya başladı. Onu inceliyordum, "Altın şapkalı Jungkook."dedim. Sonunda suyu ayarladığında, fıskiyeden su tepemizden, tırnağımıza akıtıyordu. "O ne demek?"dedi. Koyu kahverengi gözleri ü...