Eve geldiğimde, yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde, yatağıma yattım. Tavana baktığımda, Soo-Jin'in yaptığı iz duruyordu. Bundan kurtulmak istedim, onu yavaş yavaş aklımdan silmek için...
Evin bodrum katına indim, etrafa bakındım. Toz kadar hafif tonda sarı renkli boya kovası vardı. Elime aldım, "Odama hiç uymaz ama..."dedim. Sonra kenardan, alet edevat kutusunun yanından fırça aldım. Fırça sapının üzerinde annemle babamın baş harfi kazılıydı, "E ❣ S". Büyük ihtimalle beraber ev boyamışlardı, bu da onun hatırası.
Onların aşkına bayılıyorum, her yaptıklarına bir iz bırakıyorlar. Örneğin, annemin 23. Yaş gününde babam annemi lunaparka götürmüş. Onun izi de benim.
Onların öylece, gitmeleri, çok üzücüydü. Bana bıraktıkları en önemli şey de arabalarıydı, onu da hurdaya çevirdim...
Odama gittiğimde her şeyin üzerine şeffaf plastik naylon torba koydum. Banyodan merdiven getirdim. Telefonu açıp nasıl boya yapılacağına dair videolar izledim. Tiner gerekiyordu. Tabi ki bu da evde vardı.
Önce tinerin kapağını açtım. Kokaladım. "Bu koku tanıdık."deyip biraz daha kokaladım, "Japon yapıştırıcı gibi."deyip biraz daha kokladım. Ardından ayağa kalktım, hafif bir baş dönmesi yaşadım. Sonra boyayı hazırladım. Dolabımdan, resim dersi için kullandığım rengarenk kıyafet takımı çıkarttım.
Üzerimi giyindim. Kapı çaldı, odamda son kez tiner kokusunu içime çektim. Dış kapıya geldiğimde deliğe baktım. Bu Jungkook. Ah gönlümün efendisi.
Kapıyı açıp çıktım, kapının öbür tarafına geçtim arkamdan kapıyı yavaşça çektim, "Efendim?" Dedim. Yaklaşıp beni kokladı, "Tiner mi kokuyorsun?" Dedi. "Yaa! Evet! Yeni sexy sevgilin ile çok boya yapmışsınız belli."dedim göz devirerek. Eve girmeye kalkışınca göğüsüne elimi koydum, "Boyacılık oynun bitti de benimle doktorculuk mu oynayacaksın?"dedim.
Bir eli ile belimden beni kavrayıp tuttu, diğer eli ile kapıyı itip beraber içeri girmemizi sağladı. Kapıyı kapattı, "Hiçbir şey bilmiyorsun."dedi nefes nefese, her an bana saldıracak gibi. Ben de ona yaklaştım, burunlarımız birbirine değdi, "Hayat sana seçimler sunuyor, sen beni seçmiyorsun ve sen haklısın değil mi? Peki ya... Hayat benim karşıma seçim çıkarmıyorsa suçlu ben miyim? Kötü insan ben miyim?"dedim.
Göz devirip yüzümü avuçları arasına aldı, tam beni öpecekken durdu, "Boya mı yapıyorsun?" Dedi. Kafamla onayladım. Elimi tuttu, yürümeye başladı, "Nerede?"dedi. Kafamla yukarı katı gösterdim.
Yukarı kata çıkmaya başladığımızda, iç çektim. Beraber yukarı çıktık, "Ah... Cidden..."dedim. Odaya baktı, "Yardım gerekiyor."dedi. "Altı üstü tavan boyanacak."dedim. Kollarını sıvadı, "Seni yormamam lazım."dedi. 'Ciddi misin?' bakışları attım. Sonra işi yapması için ona kova ve fırçayı gösterdim.
İşe cidden başlamıştı. Ben ise sadece onu izliyordum. "Aç mısın?" Dedim. Kafasını aşağı eğdi, "Ne?"dedi. Gözlerinin içine baktım, "Ne yemek istersin?"dedim. Gülümsedi, çok tatlı gülüyordu, "Tatlısın."dedim. Sonra tırnaklarıma baktım, "O kadının yanında da böyle gülüyor musun?"dedim. Fırçayı kovanın içine koydu, merdivenden inip karşıma geldi, yüzümü avuçlayıp, kafamı yukarı çevirdi.
O an da dolmuş olan gözlerimden yaş düştü, "Jungkook..."dedim titreyen sesimle, "Ben yalnızım anlıyor musun?" Dedim. Dudaklarım titremeye başladı, "Eğer yalnızlığı seviyor olsaydım, fuckbody olmak çok kolaydı, ama... Öyle değil. Ben yalnız olmak istemiyorum. Bu çok zor."dedim. Sadece yanımda olmasını istemiştim. Aşka susamıştım, aşkı istiyordum, ama o yoktu, ona aşık değildim. Aşık olamazdım, başkasına da olmama izin yoktu.
Baş parmağı ile gözyaşlarımı sildi, "Bana zaman ver."dedi. Sesi titrediğinde bakışlarım dudaklarına sonra gözlerine çıktı. Duygulanmıştı. Burnumu çektim ve elime yüzümü oraya buraya çekiştirdim. "Bir şey olacak öyle yapma."dedi. "Beni esnetik mi sanıyorsun?"diye kızdım. "Bu güzellik, doğal mı?"dedi. Saçımı savurdum, sonra güldüm, "Evet."dedim.
Tekrar gülümsediğinde elinden tutup yürümeye başladım, odadan çıktık. Mutafağa indiğimizde tezgaha yaslanıp bana bakıyordu, ben ise etrafı karıştırıyordum, "Makarna, yer misin?"dedim. Gülümsedi, "Ah. Tabi."dedi.
Tava, su, makarana hazırlıkları yaptıktan sonra, işe koyuldum. Bir yandan iş yaparken konuştum, "Nasıl bu kadar genç öğretim görevlisi oldun?"dedim. Elinde ki elmayı havaya atıp tuttu, "Öyle olması gerekti."dedi. Ardından elmayı yıkadı. Gülümsedim, "Düşünsene, ileride ben de yanında çalışıyorum."dedim. Göz ucuyla ona baktım. "Bana bu kadar bağlanma. İstersen yalnız kalmamak için birileri ile kendine gelecek inşa et. Ama bana yanaşma."dedi.
Hızlı değişen tavırlarını anlamıyorum. Kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu, "Beni aldatmak zevkli miydi?" Dedim. Sonra iç çektim. Makarnayı süzmeye başladım. Sosunu, yağını hazırladım, ardından servis tabaklarını almak için onun arkasında ki dolap kapağını açmaya çalıştım. Beni bileğimden tuttu, "Sana açıklama yapmak istemiyorum. Ama kural kuraldır."dedi.
Kafamı sağa sola yavaşça yatırdım, "Dinliyorum."dedim. Yaklaşıp dudağımı öptü. Elimin tersiyle dudağımı sildim, "Vay. Amacın ne?" Dedim. "Sana, geçirmemek için, zor, duruyorum...."dedi. Elimin tersiyle itip, tabakları çıkarttım.
Sofrayı hazırlarken öksürdü, "Senden önce o benim fuckbody'imdi. Aslında seninle onu aldattım. Seni aldatmadım." Dedi. İki parmağımı ağzıma götürüyor gibi yaptım, "Bu iğrenç."dedim.
Yemek işi bittiğinde masaya geçtik, çatalı tabağa sertçe vurarak yemek yiyordum. Güldü, "O cumartesi günü de ne?"dedi. Anlamamış gibi yaptım, "Ne?" Dedim iki yanağım da yemek ile doluyken.
"Her cumartesi beni mi istiyorsun?"dedi biraz kendini beğenmiş bir şekilde. "Başka günler olmaz. Sevdiklerim ile zaman geçireceğim."dedim. Sonra tek kaşımı kaldırdım, "Sen beni aldattın demi? Ben sana açıklama yapma gereği duymuyorum."dedim. Öfledi , "Bak!"dedi.
Bu işin sonu sexe gidiyordu. Ama olsun. En azından canını sıkmak hoş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DADDY'S MİLK | SNAEKR
FanfictionDuşakabine girdiğimizde; sakin ve olgunca su sıcaklığını ayarlamaya başladı. Onu inceliyordum, "Altın şapkalı Jungkook."dedim. Sonunda suyu ayarladığında, fıskiyeden su tepemizden, tırnağımıza akıtıyordu. "O ne demek?"dedi. Koyu kahverengi gözleri ü...