Kalbim küt küt atıyordu. Göğüs kafesim sonsuzluğa açılmış gibi olmuştu.
Kafamı çevirdim, "Kabul bile etmedim." Dedim. Her bir adımı sanki korku filmi sahnesi uyandırırken, bana dokunmasına bir saniye kalmıştı. Bir kaç basamak yukarı çıktım. Arkamı döndüğümde aynı hizadaydık. Biraz bakıştık. Nefes alıp verişim ortamı bozmasın diye tuttum. Tekrar nefes almak için dudaklarımı araladığımda, "Hıck!". Hıçkırık tutmuştu, utançla dudağımı ısırdım. Bakışlarımı ona çevirdiğimde gülüyordu.
"Kalçalarım! Onlar, işe yaramaz... Hıck! Haldeler..."dedim. Yaklaştı, uzun ince, damarlı parmaklarını yüzüme yanaştırdı. Yanağımı okşadı, yaklaştı, öptü. Kuru öpücük. "Benim minik kediciğime, 'Uf' mu olmuş?"dedi. Kaşlarımı çattım, "Bu bana kötü hissettiriyor."dedim.
İç çekiş.
Yaklaşma.
Kısa bir öpüşme.
İç çekiş.
Gözlerinde kaybolmaya başlarken aşık olmak üzereydim. Ve bunun önüne geçebilmek için onu itekledim. Merdivenleri çıktım. Arkamdan gelmedi. Çok güzel. Sonunda ondan kurtuldum. Şimdi derse filan da gidemem, sonuçta geç kaldım.
Zemin katta gezinirken, gözlerim girişte ki Soo-Jin'e takıldı. Yanına yavaşça gittim. Karşısında durdum, "Hey, hey! Görmezden mi geliyorsun?" Dedim. Kafasını bir kaç saniye kaldırıp gözlerime baktı. Kısa bir göz devirdi. Sertleştim, ciddi oldum, "Soo, ne oldu?" Dedim. Yutkundu. Sonra beni cam duvarın yanına çekti, "Takıldığın kişiler kim?"dedi. Sanki suç işlemiş gibi hissettim, kekeledim, "K-Kim?"dedim. Kolumu rahat bıraktı, "Gri Na, biraz ara verelim. En azından sen düzenlene kadar?"dedi.
Kaşlarımı çattım. Sıcak bir nefes verdim, "Ne ara vermesi? Kendine gel. Biz seninle neyiz ki ara verelim."dedim. Aslında amacım, konuşmasında ki sevgili ayrılığı barındırmasıydı. Ama yanlış anlamıştı, bunu cümlem bitince, ortaya çıkan hayal kırıklığı dolu gözlerinde anladım. "Evet, bir avuç uyuşturucu satan insanlar ile takılıyorsun."dedi. "Ne?"dedim. Olduğum yerde takılı kalıp düşünmeye başladım, "Bu şartlar altında seninle konuşamam, üzgünüm."dedi. Ve yanımdan, omzuma vurarak geçti. Öylece kalakalmıştım.
Arkamı dönüp okuldan çıkacakken, karşımdan gelen Taehyung'a baktım, hızlıca yanına gidip ceketinin kolundan biraz tutup çekiştirdim, "Bir şey söylemeliyim."dedim. Elini saçıma koydu, karıştırdı, "Efendim?"dedi. Ona geçmesi için köşeyi işaret ettim. Beraber bir köşeye geçtik, parmak uçlarımla yükseldim, "Siz uyuşturucu satıcısı mısınız?" Dedim. Taehyung biraz durdu. Sonra tabanlarım yere değsin diye omuzlarımdan biraz basınç uyguladı.
Yutkundu, "Öyle mi cidden?"dedim. Sonra ağzımı kocaman açtım. Gözlerim doldu, "Daha yeni bunun yüzünden tek arkadaşımı kaybettim." Dedim titreyen nefesimle. Sonra Taehyung tam konuşacakken arkadan Jimin geldi. Gülümseyerek Taehyung'un omzuna elini koydu, bana döndü, gözlerime baktı, kaşlarımı çattı, "Ne oldu?"dedi. Taehyung'a baktı, biraz bakıştılar.
Açıklama yapmalarını bekledim, yapmadılar. Sonra arkamı döndüm ve okul çıkışına kadar yürüdüm. Mavi gökyüzünde süzülen bir kaç siyah kuş, onların tam tersi yönünde uçan renkli bir kuş. Gökyüzünde bulunan bir parça bulut, yolumu gölgelemek için oradaymış gibi. Her adımımda peşimden geliyormuş gibi.
Karşıdan gelen, kirli taksiyi durdurdum. İçine binip, çantamı kenara koydum. Telefonu elime aldım. Beynim kazan gibiydi. Ne yapmalıyım, kimden yardım istemeliyim, bilmiyorum. Camdan dışarı baktım. İç çektim. Evime gelmeme az kalmıştı. Kırmızı ışık işi uzattı.
Derin bir nefes alıp sesli bir şekilde dışarı verdim. Çantamdan bir miktar para çıkartıp taksiciye uzattım, parayı aldı, beş metre mesafe kalmıştı. Elimi kapı kulpuna koydum. Durduğu zaman kendimi dışarı attım. Eve yürürken dudaklarımın arasından kısık kısık küfürler çıkıyordu. Artık Soo-Jin'in gitmesinden daha çok Jimin'in bana bundan bahsetmemesiydi. Böylelikle kullanılmış bir mal gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DADDY'S MİLK | SNAEKR
FanfictionDuşakabine girdiğimizde; sakin ve olgunca su sıcaklığını ayarlamaya başladı. Onu inceliyordum, "Altın şapkalı Jungkook."dedim. Sonunda suyu ayarladığında, fıskiyeden su tepemizden, tırnağımıza akıtıyordu. "O ne demek?"dedi. Koyu kahverengi gözleri ü...