Bugün okula gitmesem mi? Çünkü bacaklarım o kadar morarmış ki yürümeyi bırakın, yatakta oturamıyorum bile. Ne yapmalıyım?
Telefonu elime aldım ve uğraşmaya başladım. Soo-Jin'i aradım, "Açsana." Diyerek tırnaklarıma baktım. Açtığında nefesini verdi. Kulaklarım çınlıyor gibi oldu, "Ah!" Diye bağırdım. Çünkü sinirimi bozuldu.
Konuşmaya başladığında telefonu yüzüne kapadım. Ve aniden gelen sinirlenme ile okula gitme kararı aldım. Yerimden, ahlayarak, oflayarak, kalktım ve dolabın karşısına geçtim. Acaba bugün Küçük Beyler ile gezer miyim? Şayet onlar ile gezeceksem siyah ve gösterişli bir şey giymem gerekiyor. Neden böyle düşünüyorum, bilmiyorum.
Çoktan üzerimi giyinmiştim. Siyah şort, fileli külotlu çorap, siyah bir tişört. Ve arkasında tilki modeli olan şişme kaban. Çok hoş. Takı olarak da sadece haç kolye taktım. Biraz saçma oldu. Neyse.
Evden çıktığımda canımın acımasını belli etmemek için çabaladım ama arada sırada inlememek mümkün değil. Biraz yürüdüm, kaldırıma ulaşınca etrafa bakındım, hiç araba filan geçmiyordu, taksi beklemeye başlasam ne kadar sürer, kim bilir. O yüzden ben de biraz yürüyüp, daha çok taksi gelme ihtimali olan yere giderim.
Az gittim, cidden az gittim. Sonra yoruldum. Cidden bu son sex bayağı ağzıma yüzüme bulaştı.
Taksi bulup içine kendimi attım ve bir an önce okula gitmeyi diledim. Hem bizim küçük efendileri hem de Bay Jeon'u görmek istiyordum. Ellerimin arasına aldığım telefonu kavrayıp, ekranı yumuşakça okşadım. Siyah ekranda yansıyan yüzüme baktım. Hafifçe gülümsedim. Kafamı cama çevirip dışarı baktım, okula yaklaştığımız belliydi.
Yürüyen insanların sayısı artıyordu. Gözlerim kamaştı, çünkü yürüyen bir minik adam gördüm, bu Hoseok!
Taksi şoförüne para vermek için çantamı karıştırmaya başladım, "Şey... Ben burada ineyim."dedim. Kafamı kaldırıp parayı öne uzattım. Adam gülümsedi. Parayı aldı, elimi kapı kulpuna koydum, araba durdu. Durar durmaz kapıyı açıp fırlarken adam, "Paranız..."dedi. Eli işareti yaptım, "Üstü kalsın." Dedim. Adam ısrarla konuştu,"Hayır... Paranız 10 dolar eksik."dedi. Rezil olmamak adına cebimden bir kaç bozuk dolar çıkarttım, göz ucuyla sayıp hemen içeri doğru savurdum. Para çekiştirilince bıraktım.
Gülümseyip kapıyı kapadığımda Hoseok arkamdaydı, "N'aber, Fennek."dedi. Gülümsedim. Yerimde biraz kımıldandım, canım acıyınca tüm acılarım aklıma geldi, "Ağh!"diyerek karşılık verdim. Devam etmek istedim ama boğazıma biriken yük yüzünden iğrenç bir ses ile konuşmaktan korktum. Bu yüzden devam etmedim.
Hoseok ile yürümeye başladık, ona baktım, "Hangi fakültedesin?" Dedim, "Takma isimin de var... J-Hope? Sanat fakültesi?" Dedim. Gülümsedi, "Hayır... Takma adımla dalga mı geçtin?!"dedi ve eliyle saçımı karıştırdı, "Hayır..." Derken utandım. Utanırken beni gördü ve ellerini üzerimden çekip yürümeye devam etti. Arkasından yetiştim, "Hm?"dedim cevap ararken.
"Tıp fakültesi, 4. Sınıf, Fennek."dedi. Gözlerimi büyüttüm, "Cidden mi? O kadar büyük durmuyorsun."dedim. "24 yaşındayım Fennek. İki yıl geç başladım."dedi. Elimi omzuna koydum, "Aramızda 6 yaş var." Dedim hayretle. Gözlerini açıp baktı, "Ah... Beni kendine mi ayarlayacaktın? Niye şaşırdın, Fennek?"dedi. Kızarmıştım, "Hayır! Ben yanınızda çocuk gibi kaldığımı düşündüm."dedim.
Fakültenin önünde durduk, bana tam cevap verecekken, onun omzuna bir el konuldu, kafamı çevirip baktım, Yoon-Gi...
Hemen selamlayıp saatime baktım, "Oh... Saatim gelmiş, ben gideyim."dedim. Yoon-Gi iki parmağı ile işaret edip gideceğim yolu gösterdi, "Ah! Bu çok kaba!"dedim isyanla. Gülmeye başladığında, gözüme köşede duran Jungkook çarptı. Kaşlarını öyle sert çatmıştı ki, bir an ortada ateş yanacak gibi oldu. Yoon-Gi, bakışlarıma bakıp Jungkook ile göz göze geldi. Bana baktı, "Kim bu?"dedi.
İstemedim, ciddeen istemedim, "Ş-şey, öğretmen.."diye kekeledim. Ah cidden kekelemek istememiştim. Onların yanında salak durumuna düşmek istemiyordum.
Hoseok, "Sen gitmiyor muydun?"dedi, elini Yoon-Gi'nin beline koyup?
Ağzım açık onları izliyordum. Sonra ağzımı kapatıp yanlarından yürüyüp Bay Jeon'un olduğu bloğun oraya yöneldim. Yüzüne baktığımda, oraya, yanına gidiyormuşum gibi, istediğini alıyor gibi, piç gülüşü atıyordu. Yanından geçerken, "Günaydın, Bay Jeon."dedim hafiften eğilerek. Sonra umursamaz bir tavırla hızlı hareket ettim ve okula girdim.
Tanrıya bin teşekkür ederim, arkamdan gelmedi. Sınıfıma ulaşmak için merdiven çıkmam gerekiyordu! Hadi ama!
Merdiven karşısında durdum, elimi hafifçe kasığıma götürüp acı ile gözlerimi kıstım, sonra köşede sadece hastaların binebileceği asansöre baktım. Biraz rezil olacaktım, ama bu kadar sancı ile o kadar merdiven çıkmak daha kötüydü.
Merdivenin sık basamaklarına baktım. Sonra adımlarımı asansöre çevirdim, çokça yaklaştığımda omuzumdan bir el beni çevirdi. Hızla nefes tutup bakışlarımı çevirdim. Bay Jeon...
Kulağıma yaklaştı,"Eğer gerçekten hasta değilken o asansörü kullanırsan... İnan bana merdiven çıkmayı yeğelersin."dedi. Sonra etrafına bakındı. İlginç bir şekilde kimseler yoktu. Sonra giriş kapısından bir takım insanlar girmeye başlayınca, beni kolumdan çekip merdivenlere götürdü. Kolumu bırakmasını sağladım, "Cidden rahatsızım. Nasıl acıyor her yerim!"dedim. Merdivenlerin yukarı kata çıkan değil de aşağı kata doğru giden tarafına geçti, bir basamak aşağı indi, karşımda durup kollarını açtı.
Biraz kollarına baktım, "Ne.."dedim. Sonra merdiven korkuluğundan tutup inmeye başladım, "Aferin akıllı kız."dedi. Göz devirdim.
İki kalçamın arasından kızlığıma kadar giden sancıyı umursamamak mümkün değildi. Kafamı çevirip baktım, yanımdan geliyordu, elleri cebinde karşıya bakıyordu. Bakışlarımın süresi 2 saniye olmadan kahverengi gözlerini üzerime çevirdi, öksürdüm.
Sonunda zemine indiğimizde kenarda duran tekerlekli sandalyeleri gösterdi, "Bin." Dedi. Kaşlarımı çattım, "Cidden bunun için mi geldim?"dedim. Tekerlekli sandalyelerden birini karşıma getirdi, "Asansöre binmek istemiyor musun?" Dedi. Kafamla onayladım, "Evet ama... Buraya getirecektin mademki bunun için olduğunu söylemeliydin."dedim. "Niye?"dedi biraz sandalyenin üzerine eğilerek.
"Çekeceğim acıyı çektim, asansöre binmeme gerek kalmadı."dedim kızarak. "Ne acısı?"dedi dalga geçerek. "Of! Öyle bir geçirmişsin ki!"dedim. Sandalyenin arkasından yanıma geldi, üzerinde ki beyaz gömlek çok sexydi. Ellerini bana uzattı, beni sandalyeye doğru eğdi, sonra kalçalarımın üzerine küçük öpücükler koydu, "Yapma."dedim.
"Benim minik fuckbody'im. Neden sinirlisin?"dedi. Elleri arasından kurtuldum, "Fuckbody? Ne fuckbody'si?"dedim. Beni omuzlarımdan tutup sandalyeye oturttu. Bir elini omzuma koyup eğildi, "Fuckbody."dedi. "Benden habersiz mi?"dedim. "Ne senden habersiz?"dedi durdu... "Fuckbody olalım."dedi.
"Fuckbody tam olarak ne?"dedim. Salakça. Çok acemi olduğum belli. Ama ilkim ona gitti. Rezil oldum. Yakışıklı adam. Ah.
"Senin vucudun bana ait, yani o gezdiğin adamların hiçbiri ile birlikte olamazsın."dedi. Böyle düşünmesi komikti, kıskanmış mıydı?
"Kıskandın mı?"dedim. "Ah... İşte fuckbody olmak burada başlıyor. Ben ne zaman istersem ayağıma gelip benimle birlikte olacaksın-" dediğinde kaşımı çattım, "Neden sen istediğinde? Ben isteyince olmaz mı?" Dedim. Güldü, "Olur~!"dedi. Ah. İstediğini verdim.
Öksürdü, "Ama beni başka biriyle kıskanmayacaksın. Birbirimizin hayatına karışamayız." Dedi. "O zaman onlar ile takılmama karışmaman gerekiyor."dedim ellerimi önümde bağladım. Sinirle elini sandalye kenarlarında ki demire vurdu. İrkildim.
"BANA İTAAT ET!"dedi. Umursamaz bir göz devirmesi ile kollarının arasından çıktım, "Aman ne hoş..."diye mırıldandım. Merdivene çıkarken, "Orada dur. Tam şu an. Burada istiyorum."dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DADDY'S MİLK | SNAEKR
FanficDuşakabine girdiğimizde; sakin ve olgunca su sıcaklığını ayarlamaya başladı. Onu inceliyordum, "Altın şapkalı Jungkook."dedim. Sonunda suyu ayarladığında, fıskiyeden su tepemizden, tırnağımıza akıtıyordu. "O ne demek?"dedi. Koyu kahverengi gözleri ü...