1.2

1.1K 100 78
                                    


Sessizdi. Büyük ihtimalle acıma büyük bir saygı duyduğu için dudaklarını oynatmadan arabada duruyordu. Küçük bir çocuğa dönüşmüş ağlıyordum. Ellerimle oynuyor gözyaşlarımı salıyordum. Bazen derin ve titrek nefesler alıyordum, hıçkırmamak için dudaklarımı kemiriyordum. O zamanlar dönüp bana sadece bir bakış atıyordu. Sonra ise fark etmeden büzdüğü dudaklarıyla yola odaklanıyordu. Araba durduğunda geldiğimiz yere baktım.

" Burası benim evim değil. "

" Evet, benim evim. "

" Beni benim evime götürmen lazımdı. " Arabanın önünde durmuş kırmızı bir yüz ve ince bir sesle konuştuğumda adımlarını durdurdu ve bana döndü. Bir kaç adımda yanıma gelmişti.

" Jisoo, " Kahküllerimi düzelttikten sonra ayazın kurguladığı yüzüme elini koydu. Sıcacıktı. O an buz gibi olduğumu fark ettim.

" Eve gidersen kızlar sana bir sürü soru sorarlar. Hem bizimde bu konuyu her ne kadar istemesekte konuşmamız lazım. Bugün bende kal. Açsın, yemekte yeriz. " Doğru söylüyordu. Yerim, Sooyoung, Rosie.. Onlar bana bunu elbette ki soracaklardı. Anlatmazsam beni vicdan azabı çektirecek kadar anlayışla karşılacayak ve destek olucaklardı. Onlara anlatmalıydım. Ama şu an da psikolojik olarak hazır değildim.

" Doğru, " Onu orda bırakıp yürümeye başladım. Şekilli çalıkların arasında ki taş yolda yürümeye devam ettim. Kapısı koyukahve ve ahşaptı. Kısa süre sonra önüme geçti ve kapıyı açtı. İçerisi çok sıcaktı. Işıklar kendiliğinden yandığında gözlerim hafifçe açılmıştı. Soluk sarı ve bej renklerine özenle boyanmış duvarların ve beyaz ahşap ayakkabılığın yanından geçip mavi ve yeşille dizayn edilmiş beyaz salona girdik. Ortalıkta görünmeyen kaloriferler bana buranın yerden ısıtmalı olduğunu düşündürmüştü. Açık kahve yine ahşap olan parkelerin üzerinde botlarımın tok ve gıcırtılı sesi duyuluyordu. Sessizce yanıma geldiğinde elini uzattı. Ona düz düz bakmaya başladığımda kaşlarıyla üstümü gösterdi.

" Mont, " İnen köşeli jetonumla montumu çıkarıp ona uzattım. Montu alıp geri vestiyere döndüğünde evi incelemeye geri döndüm. Koyu mavi, safir rengi tonlarında kadife kumaşla kaplı koltuklar, yeşil renkli kalın perdeler, siyah renkli televizyon ve eşyalarla baya modern ve şık duruyordu. Evin içinde ki merdivenler açık kahve ahşaptan ve düzdü. Üst kat çatıya demirlerle bağlantılıydı. Çatı katını istemsiz merak etmiştim. Çünkü evin yarısı kadar bir kısım tavan görevi gören tabanla ayrılmıştı. Baya farklı bir mimarisi vardı. Şöminenin anında yanmaya başlamasıyla başımı oraya çevirdim. Gözlerim ve ağzım açık kalmıştı.

" Baya beğenmişe benziyorsun. " Ona döndüm ve başımı onaylar anlamda salladım.

" Bu ev bir efsane. "

" Hadi mutfağa geçelim, ama önce üstünü değiştir. Beni takip et. " Merdivenlerde peşinden çıkmaya başladım.

Yeşile boyalı duvarların arasında ki bir odanın kapısını açınca peşinden girdim. Yine lacivertle dayalı döşeliydi. Ama tavanın üzerinde parıltılı yıldızlar, gezegenler ve ay motifi vardı. Karanlıkta kalan bir daire fark ettiğimde onu güneş olarak tahmin ettim. Eğer sabah olunca güneş doğuyor ve yıldızlar sönüyorsa.. Söyleyecek hiç bir şeyim yok. Nutkum tutuldu. Bana mavi bir kazak ve siyah bir eşofman verdi ardımdan odadan çıktı.

Üstümü giydikten sonra kollarımı ve paçalarımı katlayarak odadan çıktım. Kapının yanında bekliyordu. Mutfağa gittiğimizde ise siyah ve gri tonları beni selamladı. Bu eve açıkça düşmüştüm.

" Ne yapmak istersin? Tavuk? "

" Olur. " Dolabı açtıktan sonra içinden tavukları çıkardı. Paketi açıp tezgaha bıraktığımda bıçaklıktan kasap bıçağı çıkardım ve kuşbaşı kesmeye başladım. Seokjin o sırada salata malzemelerini ve baharatlığı getirmişti. Tavayı ocağa koyduğunda ocak kendiliğinden yanmaya başladı. Eli ocağa dahi değmemişti. Ağzım açık elimde bıçakla bakakaldığımda kahkaha attı.

noble ❧ jinsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin