2.4

546 48 79
                                    


Eunsoo

🌸

Sabahın ilk ışıkları odayı doldururken camları kimin açtığını düşünerek gözlerimi araladım. Yatağımda, üzerimde geceliklerim ile yatıyordum. Dağılan saçlarımın bir kısmı yüzüme değiyordu. Elimle yüzüme gelen ışığı engellemeye çalışırken gözlerimi sıkıca kapatıp başımı yastığa iyice yasladım. Dün gece olanları hatırlamaya çalıştım. Birbirimiz ile atışmamış, kavga etmemiş, gülüşmemiştik. Bana söylediği son sözden sonra ondan ayrılıp yüzüne baktığım ilk anda odadan koşarak çıkmıştı ve peşinden gidememiştim.

Horozların sesiyle yerimden doğruldum ve gözlerimi ovuşturmaya başladım. Saçlarımı ellerimle geriye doğru iteledikten sonra iyice gözlerimi açtım ve karşıya paravana boş boş bakmaya başladım. Sabahları hep böyle oluyordum işte. Kafam bulanık, ne gördüğümüz bilmez bir hal. Yatağın içinden çıkıp aynaya doğru ilerlerken arkamdaki masaya oturmuş kağıtlara bakan birini gördüm. İlk başta gerçekten ne gördüğümü anlamak için aynaya iyice bakmam gerekti. Sonra aynaya yaklaşarak baktım. Hayır, orda gerçekten biri otu-

" Sen de kimsin öyle! " Çığlığı basıp elime geçirdiğim ilk şeyi arkama dönüp masaya doğru fırlattım. Geri doğru sendelediğim için paravana çarptım ve paravan ile beraber arkaya düştüm. Bu sefer acı ile tekrar çığlık attığımda gördüğüm şey bana doğru koşmaya başladı.

" Eunsoo, benim, Jongill, kocan. " Tane tane konuşması ile karşımda dikiliyordu. Endişeli gözleri yüzümün her bir santimi tarıyordu. Odaya hizmetliler daldığında Jongill başını çevirip bir kaç tanesine emir verdi.

" Prenses düştü ama iyi. Paravanı kaldırıp kıyafetlerini getirin. Ardından çıkabilirsiniz. Ben onunla ilgileneceğim. " Herkes bir anda işlerinin başına geçerken Jongill beni yerden nazikçe kaldırdı ve divana yerleştirdi. Kendimi bir anlığına her an kırılabilecek nadide bir vazo gibi hissetmiştim. Gülümser gibi olmuştum bir anlığına. Paravan tekrar yerine yerleştirildi, yatağım hızla toplandı, bugün giymem için hazırlanan koyu mavi hanbokum masaya bırakıldı ve hepsi endişeli bakışları ile bizi selamlayıp odadan çıktı. Kapının kapanma sesini duyduğum anda Jongill'i yakasından kavradığım gibi kendime çektim.

" Sen ne yaptığını sanıyorsun? Odama sabahın bu saatinde girmekte ne demek! Hem de ben uyurken. Bu taciz! "

" Karımı özlediysem demek ki. " Sırıtan yüzü ile iyice sinirlerim bozulurken sol gözümün seğirdiğini hissediyordum. Yakasından tutan elim ile onu yüz hizamdan itip başımı diğer tarafa çevirdim.

" Aish, " Düşerken fark etmemiştim ama kolumu paravana çarpmıştım. Belimde acıyordu. Kötü düşmüş olmalıydım. Yüzümü dahi yıkamadığım için arada gözlerim bulanıklaşıyordu. Ayağa kalkıp her kızdığımda yaptığım şeyi yaptım.

" İzin verirseniz üzerimi değiştirip sizi o şekilde ağırlamak isterim Veliaht Prensim. "

" Ha şimdi Veliaht Prensin olduk yani. " Koyu mavi hanbokumu incelemek için masaya doğru ilerledim ve elime aldım. Eteği koyu maviydi ama üzerinde uçlarında inciler olan bir tül vardı. Tülün rengi koyu bir yeşildi. Üstüne ise su mavisi, hafif yeşile çalan bir üst getirmişlerdi. Kurdelesi koyu yeşildi. Güz mevsimindeydik. Tamamen yeşil ya da kahverengi bir elbise getirmelerini isterdim normalde ama bu elbise çok güzeldi. Eteği ve üstü kolumun üstüne koyup düzeltirken ona doğru döndüm. Bir anda üzerimde belirdiğinde başımı kaldırarak yüzüne bakmak zorunda kalmıştım. Nasıl bu kadar yakınıma girebiliyordu? Dünkü utangaç halinden eser yoktu. Arlanmaz birine dönmüştü.

" Dün söylemeye fırsat bulamadım ama Prensesim, Krala sunduğunuz fikir çok detaylı ve güzeldi. Açıkçası daha iyi bir tebriği hak ettiği aşikar. Yine de tebrik ederim. " Saçımı kulağımın arkasına yerleştirirken üzerime eğilip fısıldadı.

noble ❧ jinsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin