Gözlerimi açtığımda kendi odamda ve kendi yatağımda uyuyordum. Yaşadıklarımın rüya olduğundan şüphelendim. Yaşadıklarım rüya ise bunalıma gireceğim. Kendime bir çimdik attım ve acı üzerinde sızlandım. Rüyadan uyandığıma göre gerçeklerle yüzleşmem gerek. Yataktan yavaşça çıktım ve odamdan çıkıp merdivenlere yöneldim. Annem ve Lizzie'nin sesi kulaklarımı doldurmaya başladı. Hemen aşağıya inip beni doğrulayacak olan tek insana baktım. Lizzie hemen ayağa kalktı ve koşarak bana sarıldı. Apar topar beni salondaki koltuğa oturttu ve karşıma geçip anlatmaya başladı.
"Telefonum çalındı. Ne kadar korkunç bir durumdu anlatamam. Ayrıca dolabıma eve gideceğine dair bir not bırakmıştın. Bende eve gittim sana bakmaya. İşte ne olduysa o zaman oldu. Gerçi artık harika bir telefonum var. Ve bil bakalım o telefonu bana kim aldı? Gerçi senin de yeni bir tane telefonun var. Odanda masana bıraktık. Neyse annen evde olmadığını söylediğinde çok telaşlandım. Annene bir şey belli etmemeye çalıştım ama annen CIA ajanı gibi anında anladı beni. Ardından beni sorguya çekti. Geçen gün dolaptan çaldığım pudingi bile anlatmak zorunda kaldım. Ben bunları anlatırken kapı çaldı hemen ben açtım ve bil bakalım ne gördüm. Sen ve Luke. Tanrım, Luke seni kucağında taşıyordu ve dokunsam ağlayacak gibi bir hali vardı. O an kalkıp fotoğraf bile çekmek isterdim. Sevinç çığlıkları atasım geldi. Ama tabi annen bu durumu görünce işler değişti. Üstün başın yapış yapıştı ve Luke da sayende yapış yapış olmuştu. Çok komik görünüyordunuz. Ama annen bunun pek komik olduğunu düşünmedi. Sizi içeriye aldı ama benim sayemde sanki Luke seni kurtarmış numarası yaptık. Luke bir an itiraf edecek gibi oldu da çimdikledim. Luke'u çimdikledim ve bana ölümcül bakışlar atmadı. Dünün tarihini her yere yazdım. Her sene vişneli meyve suyu içerek kutlarız." dedi ve meyve suyu fikri anında yüzümün buruşmasına sebep oldu. Liz ise kahkahalarla mutfağa geri döndü.
Yani yaşadıklarımın hiçbiri hayal değildi. Acaba kalkıp çılgınlar gibi dans etsem beni akıl hastanesine kapatırlar mı? Dün olanlardan sonra böyle bir tepki vermem akıl sağlığımın kötüleştiğini gösterir. O yüzden içimdeki kelebek ve fillerin tepinmesiyle yetinmeliyim. Ama bir dakika. Filler kelebekleri ezdi. Zaten bendeki şans da ancak bu kadar olur. Kelebeklerle alıp veremediğiniz ne var sevgili filler? Ben fillerime kızarken Lizzie elinde bana ait olan ve bangır bangır çalan telefonumda koşarak yanıma geldi. Yüzünün ifadesi içimdeki fillerin üstüne piyano düşmesine sebep oldu.
"Luke arıyor. Aç hadi." dedi ve telefonu bana attı. Elimdeki telefona baktım ve korkuyla gözlerimi açıp telefonu ona geri fırlattım.
"Sen aç." dedim. Lizzie bana "Ciddi misin?" bakışı attı ve telefonu bana geri uzattı. "Senin telefonun. Seni arıyor ve sen açmalısın." dedi. Haklıydı. Sonuçta gerçekten benim telefonumdu ve inatla üst üste aramaya devam ediyordu. En sonunda açtım ve karşı tarafın rahatlama belirten nefes verişini duydum.
"Efendim?" dedim ama sesim beklediğimden daha cılız ve hafif gergin çıkmıştı. Lizzie yanıma oturup kulağını telefona dayadı. Luke kendini toplayınca hayran kaldığım ses tonuyla konuşmaya başladı.
"İyi misin diye soracaktım. Umarım ailenle sorun yaşamamışsındır. Gerçi Lizzie kurtardı durumu ama yine de merak ettim." dedi. Beni merak etmiş. Yanlış duymadım değil mi? Beni merak etmiş. Lizzie bana dokununca cevap vermem gerektiğini fark ettim. Bir elimle ayıcık desenli pijamamın ayıcığına dokundum ve mırıldandım.
"Evet iyiyim. Teşekkür ederim beni eve getirdiğin için." dedim ve Lizzie'nin bana kötü bakış atmasını izlemek için kafamı kaldırdım. Eğer mantığımı bırakıp diğer kızlar gibi olsaydım muhtemelen onunla biraz daha flörtöz konuşurdum. Ama flört kelimesinin f harfi bile benliğimde yoktu. Lizzie'ye "Üzgünüm." şekilde ağzımı oynattım. Kafasını onaylamazcasına salladı ve kulağını yeniden telefona dayadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Potion
Fanfiction"İzninle, zorla da olsa kalbine girmek istiyorum." Başlangıç tarihi: Ağustos 2014 Bitiş tarihi: Ocak 2015