Aynı denklem üzerinde onuncu dönüşümüzdü ama ben hala aklımı soruya veremiyordum. Yanımda Luke Hemmings olunca kendimi soruya vermem imkansızlaşıyordu. Son bir saattir ağzından beni sinirlendirecek tek bir şey dememişti. Sadece önündeki soruyu anlamamı sağlamaya çalışıyordu. Bu işi ciddiye aldığını o zaman anladım. Diğer soruyu çözmeye başladığında onu dinlemek yerine sadece izlemeye karar verdim. Sakince ağzını oynatıyordu ve arada elindeki kalemimle kafasını kaşıyordu. Sonra kağıda yönelip çözmeye devam ediyordu. Arada dilini dışarıya çıkarıyordu ve piercingine değdiriyordu. Onu böyle incelemem doğru değildi ama dayanılmaz bir çekiciliği vardı. Burnumu çekip başını bana doğru döndürdü ve mavi gözleriyle bana aşağıdan bakmaya başladı. Az daha başını eğse masa ile bütünleşecekti. Gülümseyerek anlayıp anlamadığımı sordu. Sorunun ne olduğunu bile bilmediğim halde başımı salladım ve kalemimi bırakıp başını kaldırdı. Boş bir kağıda soruyu yazarak bana uzattı ve kendi kağıdını katlayarak cebine koydu. Çözmemi istediğini anladığımda seslice yutkundum. Konunun trigonometri olmasına mı üzülsem yoksa Luke'u dinlemediğim için kendime mi kızsam bilemedim. Sanırım ikisini aynı anda yapmalıydım. Telefonum masada titrediğinde benden önce Luke telefona uzandı ve mesajı okumadan kendi cebine attı ve kollarını kavuşturup kağıdı işaret etti. İşini ciddiye aldığını bir kez daha anladım ve önümdeki soruya odaklanmaya çalıştım. Ama bu defa da telefonumun melodisi çalmaya başladı. Luke'a baktığımda başını olumsuz bir şekilde salladı. Bu işten zevk aldığı ortadaydı.
"Sevgilinle seni bu konumdayken ayrı tutma imkanım var. İşimi seviyorum. Şimdi soruyu çöz. Yoksa telefonunu göremezsin."
Luke'a sinirli bir bakış atmaya çalıştım ama yavru köpek bakışları attığımı sonradan fark ettim. Önüme dönerek soruyu çözmeye çalıştım. Telefonum dördünce kere çaldığında kalemi elimden bıraktım ve odaklanamadığıma dair mırıltılar çıkardım. Luke, sinirle telefonumu çıkardı ve beni arayan kişiye bakıp göz devirip telefonu açtı.
"Sevgilin şu an bir soru üstünde çalışıyor, Clifford. O işi bitince seni arar." dediğinde Michael telefondan duyulacak kadar sesli konuşmaya başlamıştı. "Pekala pekala zırvalamayı kes. Veriyorum biricik sevgilini." dedi ve telefonu bana uzatıp ayağa kalktı. Camın önüne dikilip dışarıya baktığında Michael'a cevap verdim.
"Evet annem herkese hayran olabilecek bir kadın. Sanırım ondan hoşlandı." Son kelimelere doğru sesimi çok alçaltmıştım ama Luke duyduğunu belirten bir kıkırtı çıkarttı. "Endişelenmem bir durum var mı? Gel dersen gelirim. Söyle ona Ponny'lerime dokunmasın. Biri yatağında duruyor diğeri de şu an telefonun diğer ucundaki." dediğinde onun bu sevimliliğine kıkırdadım. "Hayır. Ders bitsin haber veririm. O zaman bir şeyler yaparız olur mu?" dediğimde mutlulukla onayladı ve telefonları kapattık. Luke arkasını döndü ve kapıdan çıktı. Neden birden çıktığını anlamamıştım. Acelesi var gibi görünüyordu. On beş dakika sonra geri döndü ve dolabıma gitti. Ben itiraz edemeden çiçekli elbisemi askıdan çıkardı ve bana attı. Elbisemi yakaladığımda aynı renklerde babetlerimi de çıkardı ve ona soran gözlerle bakmama rağmen beni umursamadan hazırlanmamı söyleyip odadan çıktı. Beş dakika sonra çıplak bile olsam gireceğini söylemeyi de ihmal etmedi. Hemen ayağa kalktım ve üstümdekilerden kurtulup elbiseyi giydim. Babetleri de giydiğimde Luke içeriye izinsiz bir şekilde girdi. Ona döndüm ve ellerimi belime koydum.
"Al giydim. Neler oluyor?" dediğimde yanıma yaklaştı ve neredeyse dibime girdi. Aramızdaki mesafeyi en aza indirdiğinde ellerini indirip saçlarımdaki kurdeleyi çözdü. Onun yerine dolaba bakıp elbisemle aynı renge sahip bandanayı çıkarıp geri döndü. Onu saçlarıma geçirdi ve altında kalan tutamları da tek tek düzeltmeye başladı. Bense sadece ona bakıyordum. Sonra kafamı tutup aşağıya bakmamı sağladı ve saçlarımı çıkarmaya devam etti. İşini bitirdiğinde çenemden tutup kendisine bakmamı sağladı ve göz kırpıp geri çekildi. Son anların şokunu yaşıyordum. Eğer öleceksem şu an çok ideal bir andı. Beni hayranlık olarak tanımlayabileceğim bir bakışla süzdü ve yanıma gelip elimi tuttu. Ben ne olduğunu anlamadan odadan çıkardı ve kendimi Luke'un arkasından merdivenleri inerken buldum. Dikkatim birbirine kenetlenmiş ellerimde kalmıştı. İçimdeki kangurular çılgınlar gibi zıplıyordu. Kapıya doğru ilerlediğimizde sonunda kaybettiğim sesime kavuşarak konuştum. "Annem-" Luke lafımı kesip izin aldığını söyledi ve kapıdan çıktık. Arabaya kadar elimden tuttu ve kapıyı açtığında elimi bırakıp "Hadi ama geç kalacağız." dediğinde mantığım hareket geçmeden arabaya bindim. Luke, kapımı kapatıp arabanın önünden dolandı ve kendi tarafına bindi. Arabayı çalıştırdığında ikimiz de tek kelime konuşmadık. Deli gibi nereye gittiğimizi merak ediyordum ama sormaya korkuyordum. Luke, daha önce bilmediğim bir yere sürmeye başladığında endişelendim. Acaba bu iksir bunda işe yaramadı ve o benden komple kurtulmak için bir uçurumdan falan mı atacaktı? Görünüşe göre öyle görünüyordu. Ona baktığımda kaşlarını çatmış bir şekilde arabayı kullandığını gördüm. Nefesimi içime çektim, konuşmam gerekiyordu. Sessizlik sinir bozucuydu. "Neden kaşlarını çattın?" dedim ve onun cevabı sadece kaşlarını düzeltmek oldu. Acaba kendimi arabadan aşağıya atsam ölür müyüm, diye düşünmeye başladım. Sanırım Luke beni gerçekten öldürecekti. Keşke ona iksir falan içirmeseydim. Kesin olayı anladı bu bana numara yaptı "Aşık oldum sana." diye. Şimdi de intikam olarak benden komple kurtulacak. Telefonumu aramaya başladım ama evde masamın üstünde kaldığı aklıma geldi. Yanımda beni kurtaracak tek bir şeyim yoktu. Eğer buradan sağ çıkarsam mutlaka kendime biber gazı edineceğim. Bir dağın tepesine çıktığımızda Luke arabayı durdurdu ve aşağıya indi. Kapımı açtığında bende dışarıya çıktım ve kaçıp kaçmamak arasında gidip gelirken elimi tuttuğunu anladım. Hızla beni uçurumun kenarına götürdü. Olamaz. Ciddi ciddi ölecektim. Tanrım aşık olduğum çocuk bu kadar kötü biri miydi? Ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Ayrıca güneş batmak üzere olduğu için üşümeye başlamıştım. Rüzgar sert esmeye başladığında saçlarım Luke'un gözüne gelecek kadar savruldu. Luke'a baktığımda duruşunu hiç bozmadan beni uçurumun en dibine götürdü. Bir anda beni önüne aldı ve arkama geçti. Aşağıya başımı eğdim ve yüreğim ağzıma geldi. Yükseklik korkum vardı ve şu an düştüğümü hayal etmek titrememe sebep oldu. Luke beni en ufak bir dokunuşla ittirebilirdi. Elbisemin eteği rüzgarla havalandığında korkudan kalbim göğüs kafesinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Luke, tek elini kolumun arasından karnıma baskı yapacak şekilde sardı ve korkuyla onun mideme temas eden koluna, iki elimle tutundum. Diğer elinde bir şey tutuyordu. Elindekine dikkatlice baktım ve kafamdan çıkardığı kurdeleyi gördüm. Kafamı kaldırıp ona baktım. Dümdüz bir şekilde karşıya bakıyordu. Beni ciddi ciddi aşağıya atacaktı. En azından annem ikimizin çıktığını biliyordu. Yani umarım biliyordur. Luke, elindeki kurdeleyi aşağıya attı ve merakıma yenik düşerek ona daha da sıkı tutunarak kurdelenin düşüşünü izledim. Uçurum o kadar derindi ki kurdele bir türlü yeri bulmuyordu. Kurdelem kaybolana kadar ona baktım ve sonra ağlamamak için kendimi sıktığım halde küçük bir hıçkırık çıkardım. Luke, bu defa iki eliyle beni sardığında ağlamaya devam ettim. Çenesini başımın üzerine dayadı ve o unutmak üzere olduğum sesiyle konuştu.
"Pierrette. Ben o kurdeleyim işte. Beni anlaman için seni buraya getirdim. Ben uçurumdan düşmek üzereyim ve beni sadece sen kurtarabilirsin. Michael ile sevgili olduğunu gördüğümde bu batan güneş gibi içim karanlığa gömüldü. İkinizi bir arada gördükçe, o sana dokundukça bu uçuruma adım adım yaklaştım ben. Sen onun dokunuşuna karşılık verdiğinde de uçurumun sonuna geldim. Şimdi buradayım. Sadece, şimdi benim seni sardığım gibi beni sarıp düşmemi engellemeni istiyorum. Işığım olmanı istiyorum. Sadece benim güneşim ol. Sana baktığım gibi bana aşkla bak, her gün sana ne kadar hayran olduğumu anlatayım. Yüzün kızardığında seninle dalga geçeyim ve sen de dalga geçtiğim için bana surat as. Yüzünü güldürmek için her yolu deneyeceğime söz veriyorum. Yeter ki bana şu an olduğu gibi tutun. İkimiz de birbirimizin hayata tutunma nedenleri olalım. Benim için gülümse, ağla, nefret et, sev, kıskan.. bütün duyguları benimle yaşa. Sadece benim ol. Kalbine girmeme izin ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Potion
Fanfiction"İzninle, zorla da olsa kalbine girmek istiyorum." Başlangıç tarihi: Ağustos 2014 Bitiş tarihi: Ocak 2015