İyi okumalar canlar💙...Özlemek nedir bilir misiniz? Yaşattığı o duyguyu verdiği o isteği... Ya bir daha hiç göremeyeceğin birini özlemeyi? Veda etmediğin, edemediğin birini hayatınızın sonuna kadar özlemeyi? Peki pişmanlık? Yapmama isteği, yaptıktan sonra 'keşke yapmasaydım' dediğin o his. Neden peki? Neden bu acıyı çekme zorundalığı vardı? İstemeden sana gelen, kalbini acıtan bu his,neden bu kadar kötüydü?...
Bu iki duyguyla dünden beri savaşıyordum. Dünden beri bu duygularla savaşıp ya sinir ya da ağlama krizine giriyordum. Annemi özlüyordum. Onun bana bakan mavi gözlerini, sıcak şefkatini, bana gülmesini, sarılıp öpmesini, bana 'güzel kızım' demesini özlüyordum. Ayrıca pişmandım. Dün buraya geç gelmeme neden olan, yenik düştüğüm uykumdan artık nefret ediyordum. Sırf uyumak için okuldan geç çıktığım için pişmandım. Annemle saatlerimin geçmesine engel olduğum için kendimden nefret ediyordum. Ve bunun için asla kendimi affetmeyecektim.
Kabullenmek gerçekten zordu. Öldüğünü kabul etmek istemiyordum. Ama bir kaç saat önce kendi ellerimle vermiştim onu toprağa... Her zaman hastanede beni bekleyen bir annemin olmasını istiyordum. Geldiğimi görünce yüzünde açan o çiçekleri, gülüşünü tekrar görmek istiyordum. O gün onunla yeterince vakit geçirmediğim için çok pişmandım. Ve bunun acısı beni öldürüyordu...
Akrabalarımızdan hiç biriyle bir irtibatımız olmadığı için gelen giden yoktu. Ben de hastanenin en alt katında, üstünde 'Morg' yazısı ve en son annemin burda olduğu, o nefret ettiğim, küçükken hep korktuğum odanın yanındaki duvara sırtımı yaslamış düşünüyordum. Neden böyle olduğumu, neden anneme sahip çıkamadığımı düşünüyordum. Yüzü aklıma gelince bitmek bilmeyen gözyaşlarım dökülmeye devam ediyordu. Onu şimdiden çok özlüyordum. Halbuki daha yeni kaybetmiştim...
Merdivenlerden inen sert adımları duyduğumda kafamı çevirmedim. Kim olduğu umrumda değildi. Gelen kişi yanıma gelip ayağıyla beni dürterek " Hepsi senin yüzünden oldu. Annene sahip çıkamadın! Daha fazla çalışsaydın da masrafları ödeseydin annen ölmeyecekti! " diye bağırdı. Sesinden gelenin babam olduğunu anlamıştım. Kafamı yavaşça kaldırıp yüzüne baktığımda gözlerinin hafif dolmuş olduğunu fark etmiştim.
Bu adamın hareketlerini umursamıyordum ama yinede laflarına sinirlenmiştim. Kendi suçunu bana atamazdı. Hele de bu suç annem ile ilgiliyse buna asla izin vermezdim. Ben öğrenci halimle o kadar çalışmıştım ve aldığım paralarla zar zor ödemiştik zaten masrafları. Çalıştığım paranın çoğunu da kendisi için harcadığını biliyordum. Hiç hayrı olmadığı gibi bir de gelmiş bana bağırıyordu.
Sinirle ayağa kalkıp onu omuzlarından ittim. "Benim yüzümden mi?" diyip alayla güldüm. '' Verdiğim parayı alkol için harcayacağına annemin sağlığı için harcasaydın şuan bu durumda olmazdık! Bunlar benim değil senin yaptıkların yüzünden anladın mı baba?! " Babam dediğim adam bağırmama sinirlenmişti. Boynundan sinirlendiği zaman çıkan damarlardan ve çattığı kaşlarından açıkça belli oluyordu.
Önce bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Ardından da " Sen kendini ne sanıyorsun?!" diye bağırdı ve vurmak için elini kaldırdı. Gözlerimi sıkıca kapatıp vurmasını bekledim. Sonuçta alışmıştım bu duruma. Neden vurmuyordu peki? Vaz mı geçmişti? Bunun imkansızlığı düşünüp ne yaptığına bakmak için gözlerimi yavaşça açtığımda beklemediğim bir manzarayla karşılaşmıştım. Babamın vurmak için kaldırdığı elini Barış sinirle tutuyordu.
Barış mı? Nerden çıkmıştı bu? Gittiğini sanıyordum çünkü benim kadar olmasa da o da berbat haldeydi. Dünden beri yanımdan ayrılmamıştı ama bugün cenazeden sonra görmemiştim onu.