Merhaba arkadaşlar inşallah beğenirsiniz.
İyi okumalar...
Gelen bir kızdı. Kumral dalgalı saçlı benimle aynı boyda olduğunu tahmin ettiğim kahverengi gözlü bir kız. Giydiği okul gömleğini eteğin içine sokmuş üstünede ceket giymiş sıcak bir gülümsemeyle yüzüme bakıyordu."Boşsa oturabilir miyim?" dedi ince sesiyle. İncelemeyi bırakıp kafamı sallayarak onay verdim.
Sandalyeye oturup yemeğini yemeğe başladı. "Okulda yeni misin? Seni daha önce hiç görmemiştim." dedi. Elimdeki tostu bırakarak "Evet yeniyim. Daha bugün geldim" dedim. Anlamışçasına kafasını salladı. "Bu arada adın ne sormayı unuttum" dedi mahcup bir sesle. Benimde ona sormadığımı hatırlayınca bende aynı sesle "Öykü, Öykü Soner senin adın ne?" diye sordum.
Memnun olmuşçasına gülümseyip "Bende Elif" dedi ve sıkmam için elini uzattı. Uzattığı eli sıkıp bende ona gülümsedim."Tanıştığıma memnun oldum Elif" diye de ekledim. "O da sıcak bi gülümsemeyle "Ben de" dedi. Ardından yemeklerimizi yemeye devam ettik. Yemeklerimizi yerken bi yandan da sohbet etmeye başlamıştık. Birbirimizin ortak yönlerini buluyor o konuda uzun uzun konuşuyorduk.
Yemeklerimizi bitirdiğimizde bahçeye çıkmaya karar verdik. Bahçedeki çardaklara oturup sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik.
Elif kendini tanıtmıştı. Oda benim gibi tek çocukmuş. Babasını üç yıl önce bir trafik kazasında kaybetmiş, annesiyle birlikte yaşıyormuş. Anneside tasarımcıymış, modayla ilgileniyormuş. Babasını kaybetişini anlattığında belli etmemeye çalışsa da gözünden bir kaç damla yaş düştüğünü görmüştüm.
Bu beni daha çok üzmüştü. O, titreyen sesiyle anlattıkça benim de gözlerim dolmuştu ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Belki de kendi durumum kendi babam aklıma geldiği için bu kadar çok üzülmüştüm. Evet benim bir babam vardı, yaşıyordu ama olmaması hep daha iyi olurdu diye düşünürdüm ben hep. İkimizin de durumu çok kötüydü.
Hep derler ya ' kızlar babaya daha düşkündür' diye ben bu söze inanıyordum. Gerçekten de babalar kızlarına karşı daha nazik ve kıbardırlar. Kızlarda bu durumu ele alarak onları daha çok severler. Babanın seni koruyacağını, her zaman yaslanacağı bir duvarları olduklarını bilirler. Ama bu ikimiz için geçerli değildi bizim böle düşünebileceğimiz bi babamız yoktu.
Ama en azından Elif babasını seviyordu. Hem de çok seviyordu. Bunu o anlattıkça gözlerinden anlayabiliyordum. O an 'Keşke' dedim içimden 'Keşke benim de babam olmasaydı ama sevseydim. O zaman bu kadar acıtmazdı' Elif'in daha fazla konuşamayacağını anladığımda ona sıkıca sarıldım ve kulağına "Benim de babam yok biliyor musun? " dedim. Kollarımdan hızla ayrılıp şaşkınca yüzüme baktı.
"Olsaydı beni severdi bundan eminim . Zaten hangi baba kızını sevmez ki. Yaslanacağım bir duvarım olurdu. Bana sarılır benim iyiliğimi düşünür mutlu olmamı isterdi. " dedim ve devam ettim " Ama hayatımda baba dediğim bir adam var maalesef. Evet yaşıyor nefes alıyor ama benim için öldü o. Babam olarak öldü bir adam olarak hayatımda yaşamaya devam ediyor ve ben bundan nefret ediyorum.
Anneme bakmak zorunda olduğum için onunla yaşıyorum. Annem hasta ve adamın umrunda değil bu durum. Annem ve ev için de ben çalışıyorum yarı zamanlı işlerde. Geçen hafta kovuldum işten ama babama söyleyemedim. Çünkü döveceğinden korktum. Hala yarı zamanlı iş arıyorum... İşte benim babamda böyle biri yani yok desem daha doğru olur. Keşke senin gibi olsaydı.
Hayatımda olmasaydı ama hep kalbimde olsaydı... " Bunları söylerken ikimizin de gözlerinden yaşlar akıyordu. Daha fazla bu dramatik ortamın devam etmemesi için gözyaşlarımı silip konuyu değiştirmeye karar verdim. " Neyse ilk tanışmamızda bu kadar ağlamak yeter. Hayatımız babalarımızdan ibaret değil ya canım. Neyse benim burda canım sıkıldı birazdan zil çalacak istersen sınıflarımıza gidelim dedim.
" O da gözyaşlarını silip "Gidelim "dedi. "Bu arada ben bazı nedenlerden dolayı sınıf değiştirdim biliyor musun? Artık 11/B sınıfındayım" deyince sevinçle " Gerçekten mii? Yani aynı sınıftayızzzz!! " diyerek sarıldım ve o da bana sarıldı.
Bu durum çok iyi olmuştu. Sınıfta bir arkadaşım olduğu düşüncesi bile çok güzeldi. Zil sesi duyduğumuzda birbirimizden ayrıldık ve okula yöneldik. Elif ile iyi anlaşacağımızı düşünüyordum.
11/B nin önüne geldiğimizde "Ama yarın geleceğim bu sınıfa "dedi. Ben de "Olsun sana iyi dersler o zaman. " dedim. O da " Sana da " deyip çarprazımızdaki 11/A sınıfına girdi. Ben de daha fazla beklemeden sınıfa girdim. Sırama yöneldiğimde tamamen aklımdan çıkmıştı onun da burda olduğu. Hiç bir tepki vermeden gözlerin üzerimde olduğunu hissederek yanına oturdum.
Ben nasıl bir hata yapıp da bu sırayı seçmiştim anlayamıyordum. İçimden kendime kızarken hoca girdi ve ders işlemeye başladık. Dersin sonlarına doğru gözlerinin hala üzerimde olduğunu hissedebiliyordum ve bu durumdan rahatsız olmuştum "Gözlerini oymamı istemiyorsan bakmayı kes. " diye fısıldadım onun duyabileceği şekilde.
"Sen mi gözlerimi oyacaksın?" dedi alayla. Ben de " Evet ben. " dedim üzerine basarak. Tam o sırada zil çaldı ve hocanın sınıftan çıkmasıyla Barış denen oğlan ayağa kalkıp ellerini sertçe masaya koydu. Tüm gözler yine bize dönmüştü. "Sen daha geçen gün benim restoranımdan kovulan garson değil misin yaa!? " diye sorunca tüm sınıfa rezil olduğumu hissettim ve bu daha da sinirlenmeme neden olmuştu.
Daha fazla kendimi tutamadım ve hızla ayağa kalktım. Ellerimi en sert şekilde masaya vurup kafamı ona çevirdim. O kadar sert vurmuştum ki ellerim acımıştı ama belli etmemeye çalışıyordum. O da bunu fark etmiş olacak ki o günki gibi pis pis sırıtmıştı. "Evet o garsonum hatırlamışsın beni. Ama sadece beni! Yani olayları tam net hatırlayamıyorsun galiba. Ben kovulan değil senin kendini beğenmişliğine dayanamayıp lafını verip istifa eden garson kızım !? "
Bunları söylerken o kadar çok bağırmıştım ki ben bile şaşırmıştım. Ayrıca kelimeleri hiç düşünmeden söylemiştim bu da iki kat daha şaşırmama neden olmuştu. O da şaşırmış olacak ki bir adım geri gidip masadan ellerini çekmişti. Bu durumda kendimle bir kez daha gurur duymuştum. Lafımı bitirdiğimde cevap vermesini beklemeden (zaten verebilecek gibi de durmuyordu) kapıya yöneldim ve kapıyı sertçe çarpıp lavabonun yolunu tuttum.
Karşımda kocaman 'WC' yazısını gördüğümde hızla içeri girdim. Neyseki kimse yoktu. Ellerimi yüzümü yıkayacakken sıkmaktan ellerimin içinin kanadığını fark ettim. Sinirden acısını bile hissetmemiştim. Hızla suya tuttum ve aynada kendime baktım. Onu umursamayacaktım ve onun gibilerini de. İlk günden kötü bir izlenim bırakmış olabilirdim ama bu da umrumda değildi artik.
Zilin çalma sesiyle kendimle konuşmayı bırakıp sınıfa gitmek üzere lavabodan çıktım. Sakin bir şekilde kapıyı açıp içeri girdiğimde beklemediğim bir manzarayla karşılaştım...
Devam edecek...