Biliyordum yolunda olmayan bir şeyler olduğunun farkındaydım. Bilinmezlikten korkum yüzünden gözlerimi açmaya çekiniyordum. Herkes anlattı ben dinledim turuncu saçlı çocukla bile onlarca anımızın olmasına hayret ettim. Sadece o konuşmadı, benim gibi dinledi ve ben dinlerken gözlerini hiç ayırmadı. Elimi tutup söylediği cümleden sonra elimi geri çekmemle sadece başucumda bekleyen bir yabancı oldu. Dinlediği süre zarfında bir daha elimi tutmaya cesaret edemedi.
Yaz tatiline üç ay vardı, hatırlıyordum... Hava ısınmaya yeni yeni başlamıştı arkadaşlarımla beraber okulu asmalarımız havalar ısındıkça daha sıklaşmıştı. Bambam ve Chae'la beraber müzik kutusundan şarkı seçmeye çalışıyorduk. Baekhyun her zaman ki gibi Jisoo'nun ablacı tavırlarıyla dalga geçiyordu ve iki aşık Jennie Kai'yi aramızda bile hissetmiyorduk sadece arada Jennie Kai'nin koluna vurup görüş alanından çıkartıyor ve bizlere laf atıyordu. O günün üstünden bir yıl geçtiğini söylediler. Algılayamadım içimdeki korkuyu elle tutulur şekilde hissetmesem bunun Baekhyun'un bir şakası olduğunu düşünürdüm. Ama uyurken bile içimde konuşan sesim hiçbir şeyin normal olmadığını söylüyordu. Onunlaymışım... Hatırlayamadığım ama bilincimin son açık olduğu an bana sesleniyormuş. Daha fazla dinlemek istemediğimi yorgun olduğumu söylediğim de herkes anlayışla karşıladı.
Baekhyun ne kadar çok uyuduğumla ilgili şakalar yapıp en huzurlu üç haftalarını yaşadıklarını söyledi
ve karşılığında annemin kötü bakışlarıyla Jisoo'nun sert bir tokatını aldı. O tüm bu süre zarfında odanın en uzak köşesinde sadece dinledi. Annem büyükannemin şu an evde olduğunu ama gitmeye zar zor ikna ettiklerini benim durumumu öğrendiğinde sakinleştiriciyle durabildiğini söylemişti, şu an evde benim uyanmamı bekliyordu. Daha fazla arkadaşım geldi. Üstümde sadece yorgunluk vardı iç sesim onları uzun süredir görmediğimi biliyordu ama onları gördüğüm için onlar kadar heyecanlanamıyordum. Birçoğu beni araya yaz tatili girmesi ve üç hafta hastanede kalmam yüzünden uzun zamandır görmediğini söylemişti. Jennie ve annem herkesi gönderme çabası içindeydi. Yeni uyandığımı ve dinlenmem gerektiğini söylüyorlardı.Turuncu saçlı adının Hoseok olduğunu öğrendiğim çocuk ve Baekhyun bu süre zarfında yoktu sona kalan birkaç kişi dışarı çıkarken onlar içeri girdi ve kapıyı açık bıraktılar birkaç dakika sonra tanımadığım kişiler içeri geldi. Merak dolu bakışlarımı Jisoo'ya yönelttim. O ise sadece gülümseyip çocuklara bakmaya devam etti. Uzun boylu ve geniş omuzlu olan çocuk "Lisa bizi o kadar korkuttun ki yaklaşık üç haftadır boğazımdan tek bir lokma bile geçmedi." Dedi. Jungkook öne atıldı ve çocukların arasına karıştı. Konuşan çocuğun omzuna dokundu ve "İlk önce kendini tanıtmalısın abi." Dedi. Gergin olduğu her halinden belliydi yanaklarının içlerini ısırmaktan çökmüşlerdi ve omzu sanki kamburmuşçasına öne doğru çökmüştü. Bi el Jungkook'un omzunu sıvazladı ve grubun önüne geçti. "Lalisa ben Jimin. Seninle daha önceden tanışmıştık ve bunlarda Taehyung, Jin, Yoongi ve Namjoon. Sadece bil diye söylüyorum ki aramızdan en çok beni severdin. Hiçbir zaman herkesin içinde söylemedin ama ben senin en yakın arkadaşındım." Deyip kocaman sırıtmasıyla Bambam omzuna vurdu ve Jennie "Ufak at Jimin." Dedi. Bu sanki onlara bir anıyı anımsatmış gibi hepsi gülümsedi.
Gözlerim Namjoon'da takılı kaldı " Seni hatırlıyorum." Dedim. Bütün gözler Namjoon'a döndü, annemin kaşları çatılmıştı. "Geçen yıl aynı ileri İngilizce sınıfındaydık Lali. Birbirimizi sen Jungkook ile tanışmadan önce de tanıyorduk." Namjoon'un açıklamasıyla sınıftaki hali gözümün önünde canlandı. "Doğru..." diye mırıldandım. "Ama geri kalanımızla geçen okul yılının sonuna doğru tanıştın Lali. Jungkook'la sen aşk kuşlarıyken..." Jimin cümlesini bitirdikten sonra Jungkook ile göz göze geldi ve sesli bir şekilde yutkundu. Acınası bir sessizlikle baş başa kaldık o benim tepkimi incelerken grubundan birkaç kişinin iyi halt yedin Jimin diye söylenmelerini duymuştum. Ortamın sessizliğini adının Taehyung olduğunu öğrendiğim çocuk bozdu Jimin'in saçlarını karıştırdı ve "Onu daha fazla yormayalım." Deyip başta Jimin'i olmak üzere diğerlerini dışarı sürükledi herkes daha sonra beni ziyarete geleceklerini söyleyip dışarı çıkarken en son kendisi çıktı ve bana içten bir gülümsemeyle el salladı.
Jungkook onlarla çıkmamıştı. Başımı yatağa yasladım ve annemin elini saçlarımdan geçirmesiyle gözlerimi yumdum sıcaklığıyla gevşedim. Annem "Biraz daha dinlen." Dedikten sonra sonra hepsi teker teker dışarı çıktı. Jennie ve Kai tam çıkacakken Jennie hızlı adımlarla yanıma gelip yanaklarıma birer öpücük kondurdu ve kahkülümü düzeltip tekrar Kai'nin yanına gitti. En son onu orada görmüştüm annemin dışarı çıkmasını bekleyip bana bir süre bakmış ve herkes gibi dışarı çıkıp arkasından kapıyı kapatmıştı.
Saatler sonra Doktor kontrole son kez geldiği ve bilincimin daha önce açıldığını konuştuğumu ama ağrılarım sonucu narkoz verilmesiyle tekrar uyuduğumu söyledi. Hafıza kaybımın olanaklar arasında olduğunu bunu beklediklerini ama yine de çok şanslı hissetmem gerektiğini ve bunu geçici bir süreç olduğunu umduklarını söyledi. Yine de herkesin dile getirmediği ama farkında olduğum gerçek zihnimde tekrar canlandı. Yaşıyordum, nefes alıyordum ve bunun bedeli altı ayımsa sorun değildi. Serumumu kontrol eden, sesini hatırladığım hemşire ise bana göz kırpıp beraber odadan ayrıldılar. Ertesi sabah ise taburcu olabilmiştim.
Üstünden iki gün geçmişti ve şimdi başımda Jisoo'nun söylenmelerini dinliyordum. "Rahat olduğuna eminsin değil mi?" Jisoo arkamdaki yastıkları düzeltirken yüzüncü kez sordu. "Evet Jisoo, annem ve büyükannem bitti sen başladın seni onlardan kurtulmak için çağırmıştım. Beni rahat bırakması için bundan sonra Beakhyun'un başımda beklemesini isteyeceğim." Söylediğimin üstüne gözlerini devirdikten sonra, "Aman eksik kalsın o." Dedi. "veya Jennie'yi Kai'yle beraber çağırabilirim birbirleriyle ilgilenmekten beni rahat bırakabilirler." Yanımdaki komidinden telefonumu almak için yaptığım hamlem Jisoo tarafından engellendi. "Aslında burada kimin olması gerektiğini biliyorum." Dedi ve aklıma açık kahverengi saçlar, şişmiş göz altları ve kontağını bir an bile bozmayan kahverengi gözler geldi. "Hiç sanmıyorum Jisoo." Diye söylendim yine de elimdeki telefonu geri bıraktım. "O harap halde Lali en azından seni görmesine izin vermelisin." Dedi ve her zamanki abla yargılayıcı bakışlarını bana yolladı. "O tanımadığım biri Jisoo asıl sen beni anlamalı ve istediğimi yapabilmeme izin vermelisin." Aynı dikbaşlılıkla ona karşılık verdim. "O tanıdığın sadece hatırlayamadığın biri. Sizin birbirinize ihtiyacınız var. Tek harap halde olan o değil." Dedi beni gösterip.
Buna karşılık sadece gözlerimi devirdim harap halde olmamın sebebi anılarımın olmaması değil haftalarca uyumamın getirdiği bedenimdeki ve zihnimdeki yorgunluk, çevremdeki herkesin bana kırılacakmışım gibi yaklaşmasıydı. Bu yüzden onu yanımda istemiyordum o her ana bana gözünün önünde düşecekmişim gibi bakıyordu. Gözleri af diliyordu, yanımda olmasına izin vermem için yalvarıyordu. İçimdeki ses bana olan bağlılığının zamanın da benim de ona karşı hissettiğimi söylüyor.
"Her şeyin başladığı zaman da böyleydin Lalisa ondan kaçıp duruyordun seni çözmesine izin vermemiştin. Başta onun yanında geçirdiğin saatlerde bir buz kraliçesiyken bizim yanımıza gelip aşk şarkıları söylüyordun." Jisoo'nun hatırladığı şeyler onun uzun süre gülmesini sebep olmuşken benim ise dudaklarımın kıvrılmasını sağlamıştı. Kendimi aşktan gözü dönmüş bir şekilde hayal ettim. Şarkıları anımsıyordum ama onları söylememe sebep olacak bakışlarının altında ezildiğim çocukla ilgili hiçbir anım yoktu. En büyük bilinmezliğim ve korkum oydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perfect For You| liskook
FanfictionBenim sevgilim neşelidir, cenazedeki kıkırdayandır, insanların bunu hoş karşılamadığını bilendir. O kendini unuttuğunda hatırlatmam için tanrı beni görevlendirdi. *Liskook hayran kurgusudur. *22.01.19