Yalnızdım. Yapayalnız...
Sanki yeryüzünde kalan tek insan benmişim gibi. Sanki gittiğim her kapıdan kovulmuş, ümidimi bağladığım her elden koparılmışım gibi... İğrenç bir sığıntı gibi, gereksiz bir ayrıntı gibi... Kalakalmıştım dünyanın ortasında bir başıma. Ömer'de yoktu artık. Vardı ama benim için yoktu. Gidecek hiç kimsem yoktu. Omzunda ağlayabileceğim, dertlerimi hiç çekinmeden önüne dökebileceğim hiç kimsem yoktu artık. Hâlâ kabullenemiyordum. Son söyledikleri hâlâ aklımdan çıkmıyordu. Acı dolu bakışları, 'Kimse kardeşine aşık olmaz' diye bağırışı bir iğne gibi batıyordu beynime. Daha önceleri hiç önemsemediğim bazı ayrıntılar geliyordu sonra aklıma.
Ona sarılırken, onun elini tutarken, evine gidip odasında muhabbet ederken hiçbir zaman bana farklı bir gözle baktığını anlamamıştım. Bunun ihtimali bile aklıma gelmemişti. Bazen onu gıcık etmeye çalışıp sinirlendirdiğimde beni kaldırıp omzuna alır, sonra yere bırakıp gıdıklamaya başlardı. Bazen ise saçını çok uzatırdı ve onu o hâlde görünce dayanamayıp ellerimi saçına daldırıp karıştırır, yanaklarını sıkardım. Bu ve bunun benzeri aklıma gelen tüm samimi anlarımız boğazımda koca düğümler bırakıyordu. Onunla çok anımız vardı. Ve bu anıların kaçında bana kardeşi olarak değil de aşık olduğu kız olarak baktığını bilmiyordum. İğrenç bir histi bu. Midem bulanıyordu. Aynı zamanda canım da yanıyordu. Ona çok alışmıştım. Ama artık asla eskisi gibi olamayacaktık. Onu hiç affedemeyecektim. Duyguları oluşur oluşmaz benden uzak durması gerekirken o her defasında bana daha çok yaklaşmıştı. Çirkin bir oyuna kurban gitmiş gibiydim. Ve kardeşim dediğim çocuk, artık yoktu benim için. Babamdan sonra bir kişiyi daha yitirmiştim işte. Hem de samimi bir desteğe en çok ihtiyaç duyduğum bir zamanda... Sanki kimsem kalmamış gibiydi. Sanki herkes, beni hayal kırıklığına uğratmak için anlaşmış gibiydi.
Büyük bir hırsla test çözerken tek amacım bu yalnızlığın üstünü örtmek, bir saat kadar önce yaşadığım dehşeti unutmaktı. Ama olmuyordu. Test kitabımın üzerinde gözyaşlarımın lekesi vardı. Odanın soğuk havasında hıçkırıklarımın izi vardı. Bense bir aptal gibi bu hissin geçmesini bekliyordum. Öyle kolay geçecek bir şey miydi bu? Nasıl unuturdum? Aklıma gelenler yüreğimi sızlatırken, nasıl?.. Artık farklı bir mana taşıdığından emin olduğum Ömer'in ela gözleri gözümün önünde parlayıp sönerken, nasıl?..
Düşüncelerim, beynimin kaldıramayacağı kadar çok yoğunlaşıp beni sıkıştırdığında elimdeki kalem yön değiştirdi. Kalemi avcumla sımsıkı tutup yarım saattir çözmeye çalıştığım sorunun üzerini karalamaya başladım. Büyük bir hırsla, büyük bir hızla... Ama bu da içimi soğutmaya yetmedi.
"Bana neden bunu yapıyorsunuz!" diye bağırıp kurşun kalemimi defalarca kez sorunun üzerine batırdım. İçim bir türlü soğumuyordu.
"Hepinizden nefret ediyorum..."
Sinirimin geçmeyeceğini anlayınca kalemi yere fırlatıp başımı iki elimin arasına aldım. İtici bir acziyetle sarsıla sarsıla ağlamaya başladım. Ağladıkça sol yanımdaki hisler şiddetle depreşiyordu. Kolumu testimin üzerine bırakıp başımı onun üzerine bıraktım. Ağladıkça dineceğini sandığım hıçkırıklarım, sanki çevremdeki bana düşmanmış gibi daha çok artıyordu.
Ufak bir çocuk gibi bağıra çağıra kaç dakika boyunca ağladığımı bilmiyorum. Hıçkırıklarım iç çekişlere döndüğünde ve gözpınarlarımda yaşa dair tek bir iz bile kalmayınca yüzümü masadan çekip bomboş bakışlarla etrafıma baktım. Başım, fena hâlde zonkluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂSİYE (Düzenleniyor)
Spirituelles"Ne kadar güçsüzüm değil mi? Zayıf, âciz, küçük..." Hicran, derin bir nefes alıp bana döndü. Tatlı tatlı esen rüzgârda ileri geri giden eşarbının önünü düzeltti. Son olayın etkisinden hâlâ çıkamamıştık ve parka geldiğimizden beri doğru dürüst konuşm...