"Şu test kitabını ne zaman bırakmayı düşünüyorsun?"
İki elini sinir edici bir biçimde çözdüğüm sorunun üzerine bastırıp sırama eğilen iri beden, aynı zamanda hayallerimin önünde bir set oluşturduğunun farkında değildi. Sınıfta boş olduğum her bir saniye, benim için altın değerindeydi. Bu yıl, bundan önceki seneler kadar rahat olamazdım. Dışarıdan bakan gözlere göre geçmiş üç yılda "inek" gibi çalışmıştım. Ancak sınava sekiz ay kalmışken önceki üç yıl bana bomboş geçmiş gibi geliyordu. Hırslıydım. Bu yıl kazanmaktan başka bir çarem yoktu.
Evet, önümde tek bir seçenek vardı: O üniversiteyi kazanmak...
Ömer, bıkkınca bakmamdan çekinmiş olmalı ki ellerini, hayatımın anlamı hâline gelen test kitabımın üzerinden çekip yanıma oturdu. Bugün tuhaf bir biçimde yerinde durmamıştı. İlk teneffüste bahçede -nereden geldiğini anlayamadığım bir enerjiyle- sınıftaki erkekleri toplayıp futbol oynamıştı. Derse geç gelmesi üzerine hocadan yediği azar hoşuna gitmiş olmalı ki üçüncü teneffüste yan sınıftaki erkekleri de toplayıp uzun eşek oyunuyla terleme kotasını doldurmuştu.
Bu son ve boş geçen dersimizde ise sıradaki kurban bendim. Vaktini benimle öldürmek istiyordu.
"Bana hiç kedinin ciğere baktığı gibi bakma Ömer. Seninle bahçeye çıkmayacağım."
Bunu dememle birlikte kuvvetlice oflayıp dirseklerini sıranın arkasına yatırdı ve beni ikna çabalarına girişmeye başladı:
"Kanka, sen de iyice inek oldun. Geçen sene de öyleydin tamam... Ama en azından bir şeyler yapabiliyorduk."
Söylenmesine kulak asmayıp beni zorlayan denklem sorusunu çözmeye devam ettim. Bir soruyu çözemeyecek olursam etrafımdaki diğer tüm sesler ve görüntüler önemsiz bir ayrıntıya dönüşüyordu. Aynı zamanda beynimin içinde yüzlerce karınca geziniyor gibi oluyordu. Evet, bazen tuhaf bir biçimde çıldıracak kıvama geliyordum.
"Senin bu yaptığın kankalık kitabına uymaz, bilesin."
Denklemi bir türlü çözemeyeşim ve Ömer'in de inatla susmayışı üzerine gözlüklerimi çıkarıp sertçe test kitabımın üzerine bıraktım.
"Ne istiyorsun Ömer ya! Adamakıllı bir soru çözdürmedin!"
Dirseklerini sıradan çekip terlemekten yorgun düşmüş siyah saçlarını geriye yatırdı. Kocaman ela gözlerini masum bir çocuk gibi gözlerime dikip teslim olurcasına ellerini kaldırdı.
"Sakin ol âsi başkan. Sakin..."
Elimdeki uçlu kalemi ona doğrultup gözlerimi kıstım.
"Beş saniye içinde buradan kalkmazsan kalemi koluna batırırım."
Elimdeki uçlu kaleme yapmacık bir korkuyla bakıp kaşlarını çattı. Ayağa kalkıp geri geri giderken yüzünü tuhaf şekillere sokup söylenmeye devam ediyordu:
"Hey sen, çabuk çek o kılıcı üzerimden!"
Komik olduğunu zannettiği birtakım çocuksu hareketlerden sonra sınıftaki diğer şanssız kızlarla uğraşmaya başladı. Boş dersleri bu yüzden sevmiyordum. Böyle zamanlarda bu haylaz çocuk durmadan dibimde bitiyor, vaktini benimle öldürmek için olmadık şeyler yapıyordu. Tamam, Ömer benim çocukluk arkadaşımdı, iyi bir sırdaştı, omzunda çok ağlamıştım... Bu güzel şeyler daha da arttırılabilirdi fakat bu sene fedakarlık senesiydi. Sevdiğim her şeyden ferâgat etmem gereken bir sene... Aksi hâlde geleceğim, benim için pek de iç açıcı olmayacaktı.
Stresten kaşıyıp durduğum ve bu yüzden fazlasıyla dağıttığım saçlarımı tekrar özensizce topladım. Sıkmaktan dipleri ağrısa da artık bu acıya bağışıklık kazandığım için sorun değildi. Kolumdaki yıllanmış dijital saatime çevirdim yorgun bakışlarımı. Maalesef dersin bitmesine yirmi dakika gibi uzun bir süre vardı. Okuldan çıkar çıkmaz mis gibi sessiz olan kütüphaneye gitmek için can atıyordum. Sırf bu yüzden, yirmi dakikalık zaman dilimi benim için yirmi yılla eş değerdi. Oflayıp kafamı test kitabımın üzerine bıraktım. Sınıftaki inanılmaz gürültüye karşı sinirlerimi zaptetmek oldukça güçtü. Üç senedir Hababam Sınıfı'nın bir kopyası olan bu sınıfta aklımı nasıl zaptedebildiğime dair ise hiçbir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂSİYE (Düzenleniyor)
Espiritual"Ne kadar güçsüzüm değil mi? Zayıf, âciz, küçük..." Hicran, derin bir nefes alıp bana döndü. Tatlı tatlı esen rüzgârda ileri geri giden eşarbının önünü düzeltti. Son olayın etkisinden hâlâ çıkamamıştık ve parka geldiğimizden beri doğru dürüst konuşm...