Eve geldim. Geldim ve her zaman yaptığım gibi kendimi odama kapattım. Kapımı itinayla kilitleyip çantamı yatağıma fırlattığımda Ömer'e söylenmeye devam ediyordum. Son söyledikleri çok ağrıma gitmişti. Evet, dinime çok fazla bağlı olmayabilirdim belki ama Müslüman'dım ben... Bunun aksini iddia edemezdi. Şu an namaz kılmıyor olabilirdim ama ileride belki...
"Off!"
Gözlüklerimi hışımla masanın üzerine bırakıp saçlarımı saldım. Bedenimi yatağa, çantamın hemen yanına bırakıverdim. Saatlerdir sessizliği arayan ben, şimdi tuhaf bir şekilde evdeki bu sessizlikten rahatsızlık duyuyordum. Garip bir histi. Annem olsa belki biraz onunla tartışıp sinirimi boşaltırdım. Ama yoktu. Kimbilir şimdi hangi sosyetenin kuyruğunda dolanıyordu...
"Off! Off!"
Bu oflama hiç bitmeyecek gibiydi. Belki biraz uyusam sinirim geçerdi. Gerçi daha çözmem gereken bir sürü test vardı.
"Uyumak yok... Sadece gözlerini dinlendirebilirsin Asiye..."
Yüzükoyun yatıp gözlerimi dinlendireyim derken penceremden gelen "tık" sesiyle irkildim. İkinci bir "tık" sesi de çok geçmeden odamda yankılandı. Bunu kimin yaptığını tahmin ettiğim için anında kaşlarım çatıldı tabi...
Rüzgâr hızıyla yatağımdan fırlayıp pencereye koştum. Öfkeyle perdeyi araladığımda tam da tahmin ettiğim kişi vardı aşağıda. Ömer...
Elindeki üçüncü taşı da fırlatmak üzereydi ki beni görünce bir an duraksadı. Çok geçmeden yüzünü bir gülümseme aldı ve yaramazlık yapan küçük bir çocuk gibi saçlarını karıştırıp elindeki taşı yere attı.
Pencereyi açmam için işaret edince beni duymayacağını ama dudaklarımı okuyacağını bilerek, "Git!" dedim. Elimle de gitmesini söylemeye çalışıyordum ama beyefendi anlamıyordu. Daha doğrusu anlamak istemiyordu.
Açmamakta direteceğimi anlayınca başını tehdit edercesine sallayıp yerden büyük bir taş aldı. Gözlerim korkuyla irileşirken ilk aklıma gelen, bir ay önce bu pencereyi tuzla buz ettiği gerçeğiydi... Evet, o zaman da tartışmıştık ve ben pencereye çıkmayıp telefonlarına cevap vermeyince son çare olarak pencereyi kırmıştı. Annem de benim kafamı kırmıştı tabi ama konumuz bu değil...
"Gerizekalı!"
Maalesef korkum, öfkemi yendi. O taşı fırlatmasına fırsat bırakmadan pencereyi açtım.
"Ne var ne!"
Zafer tebessümünü sunmayı ihmal etmeden, "Aşağıya in." diye bağırdı.
"Telefon diye bir şey var Ömer! Niye camı indirmeye bu kadar meraklısın!"
"Zevk meselesi diyelim... Bilirsin, macerayı severim.
"Sana da macerana da... Tövbe tövbe... Git ya oğlum git! Gelmeyeceğim aşağıya falan! Test çözeceğim ben!"
Bunu dememle birlikte sırıtışı yavaş yavaş silindi. Çehresine sabırsız bir ifade oturdu.
"Sabrımı zorlama Asiye! İn aşağı, konuşacağız!"
Bizim bu ergen hâllerimize alışkın olan teyzeler, "yine ne yapıyor bu deliler" der gibi pencereye koşup kavgamızı seyretmeye başlamışlardı bile. Ömer'in etrafına doluşan küçük çocuklar ise kıkırdayarak bizi seyrediyordu.
Sesimin dozunu kaçırmamak için kendimi sıkarak, "Herkese rezil oluyoruz Ömer..." dedim bir ümit... Pencereye çıkan teyzelere bıkkınca göz gezdirdikten sonra Ömer'e son kez, "Git buradan!" diye bağırdım. Aslında bu bağırışım sadece Ömer'e değildi. Bazı meraklı komşularımız için de geçerliydi. Onlar gitmese bile ben onları sivri dilimle göndermesini bilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂSİYE (Düzenleniyor)
Espiritual"Ne kadar güçsüzüm değil mi? Zayıf, âciz, küçük..." Hicran, derin bir nefes alıp bana döndü. Tatlı tatlı esen rüzgârda ileri geri giden eşarbının önünü düzeltti. Son olayın etkisinden hâlâ çıkamamıştık ve parka geldiğimizden beri doğru dürüst konuşm...