1. Bölüm: "Gözyaşıyla Süslenen Bir Mektup ve Bir Kitabın İlk Satırları"

8K 468 192
                                    

Canım Kardeşim Hicran,

Bu satırları yazarken, cennete ertelenmiş bir dostluğun yüreğime bıraktığı ince hasretle gözyaşı döküyorum. Tüm dünya telaşesinden sıyrılıp, yalnızca masamın üzerindeki lambanın kâğıdımı aydınlattığı şu demlerde, hatırıma gelenler ellerimi titretiyor. Neredeyse kalem düşecek. Mürekkep, kâğıdın üzerinde dağılıp ağır bir hüznün boşluğunda yuvarlanıp gidecek. Neredeyse, içeride uyuyan çocuklarımı ve eşimi hiç düşünmeden hıçkırıklara boğulacağım.

Hüzne bulanan gözlerini uzaklara, sanki bu gam diyarından gideceğini sezermiş gibi manâlı bir bakışla uzaklara çevirip, büyük bir teslimiyetle söyle mırıldanışını hatırlar gibiyim:

"İmanımız da olmasaydı ne yapardık?.."

Bu soruyu heybeme yükleyip uzun sürecek olan bir yola baş koydum. Bakma sen ağladığıma, hâlimden şikâyetçi değilim. İsyan etmekten Allah'a sığınırım. Sadece, baş koyduğum bu yolun hasretimi derinleştireceğini şimdiden sezdiğim için ağlıyorum. Ağlamak, iyi geliyor canım kardeşim. Ağlamak, anlamama vesile oluyor.

Evet, inan bana. Bunu ben istiyorum.

Ev işleri, hafızlık tekrarı, çocukların bakımı ve nice yoğunluk arasında yokluğunun hüznü pek uğramıyordu sol yanıma. Şimdi ise işler değişti. Daima kaçan ve acısından hep saklanan bir Âsiye olmaktan yoruldum. Yazarak, hiç dinmeyecek olan bir acıyı daha da katmerleştirdiğimin farkındayım. Ancak ne kadar canım yanarsa yansın Rabbim'in izniyle yazmaktan vazgeçmeyeceğim.

Bu kitabı, hidayetime vesile olan senin için "Bismillah" diyerek yazmaya başlıyorum. Bunu yapmakta ne kadar geciktiğimin farkındayım. Ne olur beni affet... Kendi vefasızlığım yüreğimi bu denli dağlarken, bir de sen beni affetmezsen ben ne yaparım?

Tüm utançlarımı, tüm hasretimi ve boğazıma dizilen tüm hıçkırıkları bu kâğıdın ilk satırlarına kelime kelime işliyorum. Baştan aşağı hüzün kokan bu odaya ise derin bir "âh" bırakmaktan öteye geçemiyorum.

Âh, canım kardeşim...

Şimdi burada olsaydın ve o güzel sesinle, "Es-selâmü aleyküm..." deseydin... Gelseydin ve yine sımsıkı sarılsaydın da yüreğini yüreğimde hissetseydim...

İnsanız, yani aciziz ya hani... İçimden geçiyor böyle şeyler... Sakın kızma sen bana...

Biz mü'miniz canım kardeşim. Değil mi ki fâniliğini bilir mü'min. Bilir de ona göre hareket eder. Bilir de şu kısacık dünya hayatının geçici ayrılıkları için kendini harap etmez. Sadece kalp ya bu, hüzünleniyor işte...

Ama aynı zamanda umut dolu yüreğim, canım kardeşim. Bir yanım, cennete ertelenmiş bir dostluğun güzelliğine dalıp, coşkuyla hızlandırıyor kalemi tutan ellerimi... Bir yanım 'Yâ Hayy' diyor ve bu dünya zindanında fâni oluşunu anımsayıp gülümsüyor.

Sen Rabbine erken kavuştun güzel kardeşim. Uzamadı bu dünya sürgünün... Hep arzuladığın o ebedî âleme benden önce gidiverdin. Zaten yüreğin hiçbir zaman bu dünyadan yana olmamıştı. Öteleri arzulardın hep... Kimbilir nasıl bir iştiyâkla arzulardın da Rabbim uzatmadı bu dünya sürgününü...

Bak bana. Ben hâlâ dünya kokuyorum. Şairin dediği gibi, "Uzatma dünya sürgünümü benim." diyemiyorum... Belki de ardımda gözü yaşlı bir eş ve üç evlât bırakmaktan korktuğum için senin gibi arzulayamıyorum öteleri... Rabbim'e sığınıp onun bana vereceği ömre razı oluyorum. Ne eksiğini ne de fazlasını dileyemem zaten. O ne verirse bağrıma basıyorum.

Bunu da senden öğrendim canım kardeşim. Teslimiyeti bile senin vesilenle kuşandım...

Yazdıklarım, bana kattığın tüm bu güzellikler karşısında ufacık bir kum tanesi edebilirse bile ne âlâ... İşte o zaman kendimi eskisi kadar mahcup hissetmemiş olacağım.

Yaşarken senin için hiçbir şey yapamamış olan bu kardeşin, şimdi elinden gelen tek şeyi yapıp bir kitaba başlıyor.

Bu, benim hidayet hikâyem. Ve bu hikâyedeki asıl kahraman sensin...

O yürek okşayan tatlı tebessümünü oturttum şimdi dudaklarıma. Ve senin kadar güzel olmayan sesimle mırıldanıyorum:

"Es-selâmu aleyküm ahiretliğim.

Es-selâmu aleyküm..."

***

*Kurgudur.

ÂSİYE (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin