Nova. Parlaklığı ansızın artarak başka bir yıldızmış gibi görünen yıldız. Kaçarken kuyruğunu ardında bırakan kertenkeleyi hatırlatmıştı. Ve tehlike anında rengini değiştiren bukalemunu. Ya da kısa bir tanımla Andreas'ı. Sürekli değişen bir yapıya sahipti. Onu takip edemiyordum.
Onu ilk gördüğümde üniversitede kalabalık bir grupla birilerini aşağılıyor,hakaret ediyordu. Çevresini böyle bencillikler ve yanı sıra şımarıklıklar yaparak kazandığını düşünmüştüm. Soyadının ona sağladığı katkıları hesaba katmadan.
Onu son gördüğümdeyse o kalabalık grupla katıldığı motor yarışında arkadaşlarını nasıl ezip geçtiğini hatırlıyordum. Farklı kimliklere bürünmekte üstüne yoktu.
Yine de bu bir görüştü. Onunla tanışmadan hemen önce.
"Krep yaptım. Sever misin?"
"Pek değil," derken sesim yorgun çıkıyordu. Dün gecenin etkisinden çıkamamıştım. Yine Ilgın'la odamda kendimizi boğmaktan başka bir şey yapmamıştık.
"Aç kalırsan tekrardan senin için mutfağa girmem Nina."
Ilgın yatağımın etrafında dolanıp perdeyi hızla kenara itelerken yoğun ışıktan dolayı gözlerimi kapattım.
"Kapat şu perdeleri!"
"Saat on oldu. Programına baktım.
40 dakika sonraki dersini kaçıracaksın.
Kalk artık.""Annem gibi davranmandan nefret ediyorum," diye hayıflandım.
Ilgın güzel, alımlı bir kızdı. Pek zekice hareketler yaptığını göremezdiniz ancak girdiği bölümde gayet başarılıydı.
Ondan hiç beklenilmeyecek bir puanla senenin başında mimarlığa girmişti.
Anneannesi ve dedesi ondaki ufak ışıltılı tohumlarını gördüğü için fazladan para bile veriyorlardı. Başımı iki yana salladım.O paraları içkiye yatırdığını öğrenmemeliydiler.
"Bende seni seviyorum," derken kapıdan çıkarak gözden kaybolmuştu.
"Deja vu," diye fısıldadım. Bir kaç dakika sadece öyle duvara baktıktan sonra yorganı iteleyerek yere düşürdüm. Nasıl olsa yine ben toplayacaktım ama dağınık olmayı yeri geldiğinde toplamayı biliyordum.
İlerde ağır metalci, alkole yatkın ve dağınık bir kız mı yoksa derslerden başını kaldırmayan, temiz aile çocuğu ve düzenli bir kız mı olacağımı kestiremiyordum.
Bu belirsizlik güzeldi.
Siyah kot şortun üstüne beyaz bir tişört geçirdim. Ege'de olmanın en çok bu yönünü seviyordum. Ilık bir iklime sahipti.Bahar aylarındaydık ve dışarda güneşten fazla bir şey yoktu. Kahve tonlarında bir makyaj yaptığımda sarı saçlarımı öylesine bıraktım. Dünden beri düzlüğü bozulmamış gibiydi.
Aklıma birdenbire o bilindik gözler geldi. Bir hafta önceki konuşmadan sonra Adal gelmiş ve bizi eve bırakıp gitmesi gerektiğini belirtmişti. Hiç konuşmamıştı. Üstelik basit bir mesaj bile atmamıştı.
Oturma salonuna geçtiğimde babamın koltukta Mia'yla beraber sohbet ettiğini gördüm. Babam beni baştan aşağı süzdü. "Günaydın." Sadece öylesine söylenen bir sözdü. Masanın üzerinde Ilgın'ın hazırladığı belli olan kahvaltıya baktım. Muhtemelen mutfakta kreplerle uğraşıyordu. Salatalıklardan birini elimle ağzıma attım.
Mia bozuk Türkçesiyle bana servis açabileceğinden bahsederken
babam "dersini kaçıracaksın Nina," demeyi tercih etmişti. Sesi her zaman ki gibi bıkkınlık içeriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Gün
ChickLit"Bir kere daha," Zehir kokan sesi zihnimde tekrar ediliyordu. Dudakları ise kulağımın hemen yanı başındaydı. "Deli olduğunu söyleyecek olursan sikik geçmişinde yer alan herkesi öldürürüm. Sonra altıma bir sandalye çeker ve öylece yapmakta olduklarım...