İlk bölümleri okumaya korkuyorum. Çok yazım yanlışları var. Fazla acemice ve ergenliğin dibi.
Ama siz okuyun yani. Pilis.
İyi okumalar
Bölüm şarkısı : Troye Sivan~ YouthYüzümü yalayıp geçen soğuğa aldırmamaya çalışıyordum. Soğuk, fazla soğuk. Derin bir nefes aldım ve şişme beyaz montuma iyice sarıldım.
Aptal.
Normalde gelmek istesen bulamazsın buraları.
Sadece önümü görebileceğim şekilde ayarladığım - ki böyle kendimi saçma şekilde güvende hissediyorum- montumun şapkasını kafama geçirdim.
Normalde harabe olarak adlandırdığımız, belli başlı kişilerin bile yaşayacağından şüphe duyduğum, labirent gibi korkunç, bir o kadar da karanlık sokakta koybolduğum gerçeğini hala kendime yedirebilmiş değildim. Neredeyse 15 dakikadır caddeye -caddeyi de geçtim insan olan herhangi bir yere çıkmak için yürüyordum.
Korku, endişe ve öfke üçlüsünün doruklarını yaşarken elimi cebime atıp telefonumu çıkardım. Babamı arama fikri zihnimde yeniden belirince hızla bu düşünceyi kafamdan sildim. Zaten eve gidince bir ton azarı işitecektim.
1 saat önce çıktığım etütten beri şehrin en ücrâ yerlerinde aylak aylak dolaşıyordum. Anlamadığım, yol sorabileceğim hala bir insan görememiş olmam.
Şubatın, sanki ne kadar soğuk olduğunu hatırlatmak için üzerime gönderdiği rüzgar saçlarımın dağılmasına neden oldu. Ayak parmaklarım soğuktan uyuştuğundan yürümek için ayrı bir çaba sarf etmem gerekiyordu ayrıca.
5 dakika önce geçtiğim yer olduğunu düşündüğüm sokağa nefesimi sıkıntıyla vererek tekrar girdim. Tam o sırada ayağımın takıldığı taş sayesinde kendimi boylu boyunca yerde buldum. Acıyla karışık bir inleme dudaklarımdan dökülürken hemen önümde gördüğüm siyah deri botlar sertçe yutkunmama neden oldu. Aniden hızlanan kalbimi umursamamaya çalışırken bildiğim duaları okumaya başladım.
Avuç içlerimdeki acıya rağmen ellerimden destek alarak ayağa kalkmaya çalışma çabalarım şişme montum sayesinde daha gerçekleşemeden son buldu. Bu montu aldığıma içimden tekrar lanetler savurdum.
Önümdeki adam beni hiçte nazik olmayan bir şekilde ayağa kaldırdı. Kafamı kaldıracak cesareti henüz kendimde bulamadığım için hızla yere düşen büyük çantamı aldım. Teşekkür etme gereksinimi bile duymadan hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.
Kalbim normal olmayan bir şekilde atarken en azından nereye gideceğimi kestirebildiğime şükrettim. Sonuçta heyecanlanınca ne yaptığı belli olmayan biriydim. Hemen şimdi kendimi o adamın yanında bile bulabileceğimi biliyordum.
"Dikkat et, seni yerler o tarafta!"
Duyduğum ses bir an duraksamama neden oldu. Ama bulunduğum durumun ciddiliği o tereddütü hemen ortadan kaldırdı.
Derin bir nefes alıp adımlarımı sıklaştırdım. Tekrar duraksamamın nedeni ise karşıdan gelen serseri tipli, sarhoş oldukları herhallerinden belli olan gruptu. Ağzımdan sessizce bir küfür savruldu.
Aralarından biri sesli şekilde "Oo..." deyince beni gördüklerini idrak edebildim. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak tabirinin benim için söylenmiş olduğunu düşünmeden edemedim. Daha iki dakika öncesine kadar bu sokaklarda yalnız başıma evimi bulmaya çalışarak öleceğimi düşünürken şimdi hiç istemediğim kadar sapık peşimdeydi. Başka zaman olsa şu halime gülebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutuklu
RomanceO, karanlıktı. O, karanlığın tam anlamıydı. Ve ben, gün geçtikçe, yavaş yavaş o karanlık tarafından emiliyordum. Karşı koyacak ne gücüm vardı, ne de bir halim. Yapabildiğim tek şey çığlık atmaktı ama çığlıklarım boğazımı parçalayacak kadar güçlü, se...