Bu bölüm, hikayeyi ilk yazdığımdan beri yanımda olan, oylarını hiç eksik etmeyen Ebru ablaya gelsin. ^^
İyi okumalar.
Bölüm şarkısı--- Lana Del Rey* Kinda Outta Luck.
İfadesiz bakışlarımı uzunca bir süre daha üzerinde tuttum. Ondan tiksiniyordum; ondan bir insanın birinden tiksinebileceğinden çok daha fazla tiksiniyordum.
Yüzündeki alaycı ifade silinirken bu sefer acıyan bakışlarını üzerime dikti. "Erkek arkadaşın öyle mi?" Güldü. "Hayali arkadaşların falan da vardır senin şimdi, nereye el sallayayım?"
"Seni inandırmak zorunda değilim ki zaten umurumda olduğunda söylenemez." dedim. "Ama bir daha yanıma yaklaşırsan karşında Erdoğan'ı bulursun. Anlayabiliyorsun, değil mi?"
Dişlerimi birbirine bastırıp cevabını beklemeden ilerlemeye başladım. İnanmıyormuş öyle mi?
"Aptal şey," diye mırıldandım. Erdoğan ile birlikte olmak niye bu kadar imkansızdı ki? Beraber sinemaya bile gitmiştik biz. Homurdanıp ne yapacağımı düşündüm. Hava buz gibiydi ve bu şekilde 1 saat dışarıda durursam saçlarımdan sarkıtlar çıkacağından emindim.
Aklıma yine Erdoğan geliyordu ama... bilemiyorum. Büyük ihtimalle kızacaktı. Ve ayrıca onunla ne yapmayı planlıyordum ki?
Seslice bir nefes verip bunlarla uğraşmak yerine biraz ders çalışmam gerektiğini hatırlattım kendime. Sınava çok az bir vakit kalmıştı ve şu an uğraştığım durumları göz önünde bulundurunca istediğim bölümü kazanmam, neredeyse şans işine kalmıştı. Üniversite sınavı Cüneyt'in veya Evrim'in umruna olmayabilirdi ama benim pekâla da umrumdaydı. Ayrıca ben doğru düzgün ders çalışmıyordum bile. Ve malesef ki şu durumda önüm pek de açık görünmüyordu.
Dişlerimi birbirine bastırıp inledim. Kesinlikle istikametim belliydi.
Ders çalışacağım.
Çiçekçi dükkanının önünden geçerken kafamı kaldırıp hemen karşımda duran koyu gri apartmana kısa bir bakış attım. Saçma şekilde Erdoğan'la birlikte olma isteği içimde tekrar farklı bir boyuta ulaşmıştı. Onunla birlikte olmak.. farklı hissettiriyordu. Ani çıkışları olabiliyordu fakat bu beni korkutmuyordu. Garip bir kişiliği vardı ve.. kahretsin ki gülüşü mükemmeldi. Onun gülümseyişini görmek için nelerimi verebileceğimin kısa bir soruşturmasını yaptım. Ve ortaya inanılmaz sonuçlar çıktı. Bilemiyorum ama sarı püsküllü kazağımı bile verebileceğimi farkettim. ( Onu giydiğimde Büşra'dan gerçekten tiksinme dolu yorumlar alıyordum ama asla o kazaktan vazgeçememiştim. Çünkü Büşra, her ne kadar modaya tepki olarak üretildiğini söyleyip dursada üzerimde gerçekten tatlı duruyordu.)
Düşüncelerimden arınıp eve mahzun bir bakış daha attım. Evde olup olmadığını bile bilmiyordum ki. Açıkcası zayıf bir iradem vardı ben bunun için kendime tekrardan küfür ettim. Çünkü yaptığım şey; dershane yerine Erdoğan'ın evine doğru yürümek olmuştu.
Apartmanın içinde değişen pek bir şey yoktu. Hepsi hatırladığım kadarıyla aynıydı. Ağır deterjan kokusu dışında.
İçeriye geceden temizlendiğini belirtir şekilde ağır bir amonyak kokusu hakimdi. Dayanamayıp daha hızlı çıktım merdivenleri.
Aşina çelik kapının önünde ilk başta biraz tereddüt ettim. Ya beni evden kovarsa diye düşünmeden edemiyordum. Ayrıca bu biraz.. günahtı. Tamam. Düşündüğüm şey kulağa saçma geliyordu ama sonuçta her okuldan kaçtığımda - ki bunu daha önce sadece iki kere yapmıştım ve vicdan azabından gidip annemlere söylemiştim. Sonuç olarak telefonuma birkaç gün el konulmuştu - erkeklerin evine girip çıkan bir kız değildim. Ayrıca Erdoğan aslında koca bir adam sayılırdı. Düşüncemden bir an irkilsem de kendimi bunun zararsız bir şey olduğuna inandırmam fazla vaktimi almamıştı. Sonuçta şey.. aşkın yaşı yoktu. Ya da ne bileyim; aramızdaki her ne ise.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutuklu
RomanceO, karanlıktı. O, karanlığın tam anlamıydı. Ve ben, gün geçtikçe, yavaş yavaş o karanlık tarafından emiliyordum. Karşı koyacak ne gücüm vardı, ne de bir halim. Yapabildiğim tek şey çığlık atmaktı ama çığlıklarım boğazımı parçalayacak kadar güçlü, se...