"O zaman tekrar görüşmek üzere Doktor Kim."
Gülümseyerek Namjoon 'un önünde eğildikten sonra arkamı döndüğüm an yüzümdeki gülümseme genişlemişti.
Namjoon 'dan hoşlanıyordum, ondan çok fena hoşlanıyordum ve ondan hoşlanmak bana kendimi Ji Hoon zamanında olduğumdan daha iyi hissettiriyordu.
Kapıyı açıp dışarı çıkacakken kolumu tutup beni kendine çevirmesiyle kaşlarım beklentiyle havalanmıştı.
"Dikkatli git Sunyeon."
Yumuşacık kahverengi gözlerini gözlerimden çekmeden konuştuğunda sesi ve bakışlarıyla kalbim ısınmıştı.
"Merak etme, iyi olacağım."
Bir süre daha öylece bana baktı. Bense böylesine kıymetli bir hediyeyi verdiği için içimden Tanrı 'ya şükrediyor, bu anın daha uzun sürmesi için ona yalvarıyordum.
"Sunyeo-"
Jungkook açık olan kapıdan istifade ederek içeri girdiğinde Namjoon 'un eli kolumda, bizi birbirimize öylece bakarken yakaladığında önce bariz bir şekilde şaşırmış, sonrasında ise tam da ondan beklenildiği üzere yüzünde sinsi bir gülüş oluşmuştu.
"Oldu ben sizi hiç rahatsız etmeyeyim, siz rahat rahat çiftleşmeye devam edin."
"Bay Jeon siz sanırım yanlı-"
Jungkook Namjoon 'un sözünü keserek elini havada salladı. "Açıklama yapmaya gerek yok doktor. Siz hastanızın kalbindeki yangını söndürün, ben bahçedeki ağaçları sayıp geleceğim."
Namjoon 'un eli kolumdan ayrılırken saklayamadığım sinirimle önümden yürüyen Jungkook 'a yetişmek için hızlandım.
"Yah dur diyorum sana! Bittin sen!"
Ellerim Jungkook 'un saçlarına giderken çekmek için hareket edeceğim sırada omzunu sallayarak ellerimi üzerinden çekmişti.
"İnan koklaşmanızı bölmek istemezdim ama o geliyor."
"O?"
"Yüce Min."
Boğazımdan tüm koridor boyunca yankı yapacak nitelikte bir çığlık kaçarken Jungkook avuç içini dudaklarıma bastırarak beni duvara çekti. Koridordaki bakışları üzerimize çektiği için kaşları çatılmıştı.
"Bağırmasana! Abin şu an eve geliyor ve geldiğinde seni mahvetmek istediğini öğrendim. Taehyung ve Jimin ile beraber buluşup senin ölüm öncesi partini yapalım istedik."
"Doğru konuş."
İçimdeki korkuyu saklamak istercesine gözlerimi yumarak kesik nefeslerimi sakinleştirmeyi denedim.
"Hemen eve gidebilirsek şanslıyız demektir. Hyung bizi uslu koyunlar gibi görünce çok da kızmayacaktır."
Başımı hızla aşağı yukarı salladım. Haklıydı, abimden önce gidersek gazabından biraz da olsa kurtulabilirdik.
Birlikte koşar adımlarla hastaneden çıktığımızda buraya Jungkook 'la geldiğim için her zaman yaptığımın aksine otoparka değil de bir taksi bulmak amacıyla caddeye doğru yürümeye başladık.
"Namjoon 'dan çok mu hoşlanıyorsun?"
Jungkook 'un aniden bana dönüşüyle duraksamış, irice açılmış gözlerimi ona çevirmiştim.
"Saçmalama!"
"Asıl sen saçmalama. Sümüklü velet hallerimizden beri birlikteyiz aptal kız! Ne haltlar ettiğin gözlerinden belli oluyor. Şimdi, ondan çok mu hoşlanıyorsun?"
Önümüzden arabalar son hızla geçerken başımı eğdim. "Çok fazla."
"Merhaba kardeşim."
Pürüzsüz bir sesin kulaklarıma dolmasıyla kalbim korkudan aşırı hızlı atmaya başlarken yüzümün bembeyaz kesildiğini hissediyordum.
Abim Min Yoongi simsiyah kıyafetleri, siyah maskesi ve siyah şapkasıyla celladım olarak elleri ceplerinde karşımda dikiliyordu.
Jungkook 'un çaktırmamaya çalışarak arkama doğru minik adımlarla kaydığını hissettim. Abimden korkuyordu, pek iyi anlaşamıyorlardı.
"Abine bir merhaba demeyecek kadar kabasın. Bunu konuşacağız lakin asıl soruma gelecek olursak, kim bu sikik Namjoon?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychologist | namjoon
FanfictionKim Namjoon, Stockholm Sendromu olan bir hastanın psikiyatristiydi.