"Anne beni deli etme!"
Annemle Jungkook 'un arasında koruyucu duvar misali kollarımı açmış, annemin her an her yerden gelebilecek olan ataklarını engellemeye çalışıyordum.
"Şu çocuğun evime girmesini istemiyorum!"
Jungkook sesini yükseltmemeye çalışarak omzumun üzerinden anneme bakıyordu. Sesi kısıktı ve miyavlıyormuş gibi çıkıyordu.
"Bayan Min, neden böyle yapıyorsunuz? Biz sizinle eskiden çay fincanı kardeşliği yapardık. Aramıza hangi musibetler girdi efendim?"
Ters ters Jungkook 'a bakarken kırdığı çamı anlamış gibi tavşan dişlerini göstererek şirince sırıtmıştı. Resmen 'musibet' iftirası atılmıştı bana.
"O dediğin eskidendi çocuk! Şimdi senden hiç haz etmiyorum."
"Anne!"
Jungkook ağzını açıp itiraz edecekken sinsice gülümsemiş ve birinin aklını çekeceği zaman kullandığı yumuşak ama baştan çıkarıcı ses tonunu kullanmaya başlamıştı.
"Bayan Min yeni bir özel yapım nadir fincan buldum. İlginizi çekeceğini düşünüyorum."
"Jungkook sen bana rüşvet mi teklif ediyorsun?!"
Kafam bir o yana bir bu yana dönmekten dolayı ağrımaya başlamıştı. Annemin bu alıngan halini anlayamıyordum. Eskiden Jungkook ile oldukça yakınlardı. Birbirlerine özel günlerde çay fincanı hediye eder ve öğle vakitlerinde birlikte çay içerlerdi.
"Öyle bir amacım hiç olmadı efendim."
Annem yelkenlerini suya indirmişe benziyordu. Omuzlarını gevşetmiş, yüzündeki 'katil olabilirim' ifadesi çözülmeye başlamıştı.
"Nasıl bir şey şu fincan?"
"Berlin Duvarı motifli."
Annemin gözleri parlarken eliyle beni kenara iteklemiş ve Jungkook 'un koluna girmişti. Derince gülümsediğinden ötürü gözleri kaybolmuştu.
"Gel Jungkook-ah, seninle güzel bir çay içelim."
Jungkook galibiyetin verdiği gururla sinsi sinsi gülmüştü. İkisi de beni hiç takmadan mutfağa çay içmeye gittiklerinde halime gülsem mi ağlasam mı karar veremiyordum. Jungkook lanet olası şeytanın tekiydi.
Taehan kapı kenarına yaslanmış bir şekilde halime kıkırtılar eşliğinde gülerken oldukça yavaş bir tempoda alkış tutuyordu.
"Geride bırakılanlarda bugün yine zirvedesin sevgili kuzenim."
"Gülme seni lanet olası."
Han Se elinde su bardağıyla mutfaktan çıkarak kardeşinin yanına geldiğinde elindeki su bardağını bana doğru uzatmış, gülüyordu.
"Al, biraz kutsal su iç."
Geçen gün izlediğimiz komik video yoluyla benimle dalga geçtiğinde su bardağına ters ters bakmış, Han Se 'nin alnına fiske atmıştım.
"Hayır, içmek istemiyorum."
Han Se alnındaki acıyı hiç umursamadan Taehan 'ın yanına gitmiş ve kolunu omzuna atmıştı. İkisi de aynı anda ezberlemiş oldukları şeyi yüksek sesle söylerken kendimi balkondan atmak istiyordum.
"Neden çekiyorsun? Çekme lanet olası pislik."
"Neden çekiyorsun? Çekme lanet olası pislik."
"İkinizin de kafasına kusmak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychologist | namjoon
FanficKim Namjoon, Stockholm Sendromu olan bir hastanın psikiyatristiydi.