Hongdae civarlarındaki bir parkta Jimin ve Jungkook ile oturmuş, kraker yiyorduk. Jungkook annemi üzerinde Namsan Kulesi olan bir fincanla -onu nerden bulduğunu söylemiyordu- ikna etmişti.
Krakerlerden birkaç tane daha alarak ağzıma atmıştım. Jungkook kolasını yudumlarken Jimin ise Jungkook 'un köpeği Nochu ile oynuyordu. Sarı tüyleri ve ıslak siyah burnuyla boyu belime kadar gelmesine rağmen oldukça tatlıydı. Kesinlikle Jungkook 'a çekmemiş.
"Jimin-ah!"
Nochu havlayarak Jimin 'in yanından uzaklaşarak ileriye doğru koşmaya başlayınca kraker paketinde olan bakışlarım sesin sahibine çıktı.
Kim Taehyung ensesine kadar inen sarı saçlarına beyaz bir bandana takmış, gri eşofmanlarıyla yanımıza geliyordu. Kalbim kısa bir süreliğine teklerken Taehyung dizlerinin üzerine çökerek uzun parmaklarını Nochu 'nun altın sarısı tüylerinde gezdirdi.
Nochu ondan uzaklaşıp koşarak bana gelmiş ve burnunu dizime sürtmüştü. Gözleri tıpkı sahibi gibi parıl parıl parlıyordu ve parıltılar bana sahibinin sinsi bakışlarını hatırlatmıştı. Kesinlikle Jungkook 'a çekmiş.
Burnuna minik bir fiske atarak Jimin 'in yanına gitmiş olan Taehyung 'a baktım. Eskiden olduğu gibi yine dördümüz beraberdik.
Ortalıktan kaybolan Jungkook 'u bulmak için etrafıma bakındığımda onu ilerde elindeki telefonuyla sırıtarak baktığını görünce bir şeyler kafamda netleşti. Taehyung 'u o çağırmıştı. Ne yapmak istiyordu bu?
"Sunyeon, nasılsın?"
"İdare eder, sen?"
Gülümsedi. Nochu tekrar etrafında dönmeye başlamıştı. "Ben de iyi."
Taehyung ile bir sorunum yoktu. Eski sevgililer arkadaş olamaz kuralını yıkmış, yeni bir dostluğa kucak açmıştık. Onunla olan ilişkimiz hoştu, güzeldi ve sakinlik doluydu. Sanatı severdim ve bir sanat adamı olan Taehyung 'u da sevmiştim. Onunla ayrılmamızın sebebi ikimizin de birbirimizi bir kadın ve bir erkek olarak değil de iki arkadaş olarak görmesiydi.
Dördümüz beraber yakınlardaki kahve dükkanında kahve alıp cadde boyunca yürürken sohbet ediyorduk. Jungkook Nochu 'nun tasmasını takmıştı, peşinden koşmamıza gerek kalmayacaktı.
"Sunyeon-ah..." Taehyung bana doğru yaklaşmış ve başımı okşamıştı. "Kurtulduğuna çok sevindim."
Somurtarak başımı diğer tarafa çevirdiğimde Jungkook ve Jimin kıkırdıyordu. Jungkook Taehyung 'a yaklaşarak kolunu omzuna attı ve sesini inceltti.
"Taehyung oppa, ben onu seviyorum kurtulmak deme o yüzden, ayıp cıs! Oppa, oppam gay çıktı yani çok sad haldeyim. Sar beni kollarınla oppa~"
Taehyung kahkaha atarak omzundaki kolunun altından çıkarken yüzümdeki iğrenir ifadeyle Jungkook 'a baktım. "Hayatımdan defol."
Jungkook sırıttı.
"Artık yıldızlı oppanın o olduğunu sanmıyorum."
"Ne diyorsun yine vizyonsuz?"
Jungkook kollarını kendine sarıp tiz bir çığlık attı. "Namjoon oppa kalbimi iyileştir~ Ah bedenim seni-"
"Namjoon kim?"
Jimin ellerini cebinden çıkartıp Taehyung 'a baktı. "Psikiyatristi."
"Beraberler mi?"
Jungkook keyifle ağzını açarak onaylar nitelikte bir şeyler söyleyecekti ki çığlık atarak saçlarına asıldım.
"Yah yah yah acıyor!"
"Çık hayatımdan!"
Hiç güzel olmadı, mian.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychologist | namjoon
FanfictionKim Namjoon, Stockholm Sendromu olan bir hastanın psikiyatristiydi.