Altı yıl sonra, yazar anlatımı:
Min Yoongi yılların getirdiği yorgun bakışlarla şirketten çıktı. Yüzünde her daim takmak zorunda olduğu maskesi ve şapkası vardı.
Yeni çıkarttığı albümünün dünya turundan yeni dönmüştü ve daha dinlenmeye fırsat bulamadan şirkette ara vermeden yeni projeler üzerinde çalışıyordu.
Şirketin ön alanından çıkarak arabasına doğru yürüyecekken kendisine çarpan bedenle küfrederek geriye savrulmuştu.
"Üzgünüm."
Az değişmiş hırıltılı sesle Yoongi'nin sinirli ruh hali heyecan ve umutla harmanlanmış bir duygu seline dönüşürken yanından geçip gitmeye çalışan maskeli çocuğu ensesinden kavrayıp dibine çekmişti.
"Jeon Jungkook, seni velet!"
Jungkook hyunguna yakalamanın verdiği sinirle dudaklarını ısırmıştı. Alnı, vermemesi gereken lakin bir bülbül gibi öteceğine emin olduğu bilgiler yüzünden şimdiden terlemeye başlarken yutkunarak sarı saçlı hyunguna dönmüştü.
"Aptal çocuk, hepinize ortadan kaybolup da hiçbir iz bırakmamanızın hesabını soracağım lakin önce sen!"
Jungkook yardım dilenircesine arkasındaki Jimin'e bakmış ve gözlerini kırpıştırmıştı. Sarı saçlarını sinirle karıştıran Park Jimin yumruk olmuş ellerini cebinden çıkarıp adım adım onlara yaklaşmıştı.
Jimin pısırık Jungkook'a benzemezdi. Sinirlendi mi öfkesi tıpkı bir volkana dönüşür, etrafındaki herkesi yakardı. Park Jimin şu an yaşadığı özlem duygusunun yanında da deli gibi sinirliydi.
O gün Min Yoongi ne dediyse hepsini duymuştu ama Yeon'un onlarla gelmesini isteyerek bencil etmiş, susmuştu.
Belki de tüm bu olaylardaki tek masum kişi Jeon Jungkook'tu.
Jungkook'u sertçe kolundan çekerek yanına aldığında kahverengi gözleri öfkeyle harlanmıştı.
"Üzgünüm ama karıştırdınız sanırım!"
Yoongi küçüğünün gözlerine dikkatle bakmış, o kahverengi gözlerin içindeki küçük çocuğu aramıştı. Eh, saklanmış olsa da bulmuştu da.
"Jimin-ah yapma böyle, n'olur konuşalım."
"Hyung niye konuşmak istiyorsun?! Konuşacak bir şey yok! Yaptığın her haltı biliyorum!"
Jungkook şaşkın bakışlarını önce Jimin'e sonrasında da hyunguna çevirdi. Sesi kısıktı, anlamlandıramıyordu.
"Anlayamıyorum, hyung?"
Park Jimin öfkeyle parmaklarını Min Yoongi'nin bileğine sardı ve onu kenardaki bir pastaneye çekiştirdi. Jungkook arkalarından onları bir kuzu gibi takip ediyordu. Min Yoongi ne yapmıştı?
"Şimdi beni iyi dinle Yoongi hyung, bakalım sonunda kalbin kaldırabilecek mi?"
Park Jimin yıllardır içinde biriktirdiği zehrini bir gram olsun acımadan Min Yoongi'nin ruhuna boşaltırken Jungkook sadece boş gözlerle onları izliyordu.
Min Yoongi çektirdiği acılarla gözlerini kapatmış, çoktan akmaya başlamış olan gözyaşlarını engellemeye çalışırken o gün bir kardeşlik bağı daha çatırdamaya başlamıştı.
-
Kim Namjoon yine boğularak geçirdiği klasik bir günün ardından annesinin özlemiyle takımını giymiş ve kendine çeki düzen vermiş bir halde annesinin küllerini bulunduğu yere gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychologist | namjoon
FanficKim Namjoon, Stockholm Sendromu olan bir hastanın psikiyatristiydi.