XI

5K 523 1.2K
                                    

Bir haftanın sonunda; Harry Louis'nin odasında, onun yanında uyumaya alıştı. Louis gerçekten ağır bir hastalık geçiriyordu. İlk iki gün ateşi çok yüksekti. Harry ona sürekli ıslak bezlerle soğuk pres yapmış, hekimin verdiği ilaçtan içirmişti. Geceleri acil bir durum olursa diye onunla kalmak istemişti ve Louis onun yatakta değil de koltukta yatma teklifini şiddetle reddetmişti.

İşte bu yüzden, o sabah da Harry gözlerini açtığında kendi odasının değil de Louis'nin odasının tavanını görmüştü. Başını çevirip baktığında onun hala uyuyor olduğunu fark etti. Elini alnına koyarak ateşini kontrol etti. Neyse ki önceki gece kadar fazla değildi, yavaş yavaş iyileşiyor gibiydi.

Yorganı onun üstüne örtüp ayağa kalktı ve gözlerini ovuşturdu. Odaya çağırılmadıkça girmemeleri konusunda tüm hizmetkarları uyarmıştı. Haliyle, kimse onları uyandırmaya ya da odalarının perdelerini açmaya gelemiyordu.

Louis uyumaya devam etsin diye hiç ses çıkarmamaya özen göstererek odadan çıktı. Yüzünü yıkamak için hizmetçilerden birine ihtiyacı vardı. Mutfağa girdi, içerideki herkesin ayağa kalkmasına sebep oldu. Susan ateşin başında bir yemeği karıştırıyordu. Tyler yine hamurla meşguldü.

Lauren Harry'nin ne istediğini daha o söylemeden bildiği için, kenardaki bakır çanakla testiyi eline aldı. "Buyurun Dük Hazretleri, ben yardım edeyim."

O suyu dökerken Harry ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonrasında kendisine uzatılan havlu ile de kuruladı. Normalde bunu sabahları odasında yapardı ama Louis'yi rahatsız etmemek için bir haftadır aşağı inmek mecburiyetinde kalıyordu.

"Kahvaltıyı yapmanız çok sürer mi? Ne hazırlıyorsunuz?"

Susan bakır kazandaki yiyeceği karıştırmaya devam ederken ona cevap verdi. "Patates çorbası yapıyorum efendim, ayrıca kıymalı çörekler de hazır olmak üzere. Pastırma ve sebzeyle ikram edeceğiz, sizin için de uygunsa."

"Uygun. Odamıza getirirsiniz yine." dedi Harry. "Bu arada, bahçıvan Steve nerede?"

Başkahya olan Edrick "Benimle gelin Dük Hazretleri, ben size konuyu takdim edeyim." diyerek onu mutfağın dışına çekti. Haliyle, Harry daha da meraklandı. "Sorun ne?"

"Bildiğiniz üzere annesi rahatsızdı. Koleraya yakalanmış. Çok kötü durumdaymış. Geçen hafta benden izin istedi, ben de verdim."

"Ah, çok yazık! Kolera şu sıralar yayılan ölümcül hastalık, değil mi? Ne korkunç."

"Evet efendim. Zaten kurtulma şansı yok, bilirsiniz. Bir türlü iyileşmedi."

Birdenbire Hindistan'dan yayılan bu hastalık, son zamanlarda İngiltere'de de işçi sınıfındaki insanlar arasında ortaya çıkmaya başlamıştı. Soylular artık pek fazla çarşıya gitmiyordu. Herkes hizmetkarını gönderiyordu çünkü salgın vardı.

"Edrick." dedi Harry korkuyla. "Louis de koleraya yakalanmamıştır, değil mi? Bak bir hafta geçti hala iyileşmedi."

"Hekim soğuk algınlığı demişti ya efendim, telaşlanmayınız."

Yine de Harry korkudan ağlayacak raddeye gelmişti bile. "Sokak hekimiydi o. Tanrım, ya bu yüzden iyileşmiyorsa? Az önce baktım, ateşi var hala. Sürekli teftiş için fabrikalara gidiyor. Ya bulaşmışsa? Edrick, hemen saraya gitmeni istiyorum. Saraydaki hekimi çağır. Bir şeyler yap!"

Edrick ondan yaşça epey büyüktü ve Harry'nin babası Bertand'ın en yakın dostuydu. Haliyle böyle bir durumda, elini onun omzuna koyup gözlerine bakacak samimiyete sahipti. "Boşuna telaşlanıyorsun. Rahatla, kolera olsa muhtemelen fark edilirdi. Hadi, onun yanına çık. Ben de hemen saray hekimini getireyim."

DUKE OF LOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin